"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ile ilgili iki hatıra

Rüstem GARZANLI
17 Ekim 2020, Cumartesi
(Nejat Eren röportajının devamı)

Bu kutsî hizmetlerin içinde bir ömür tükettiniz hizmetleri taâlluk eden bir iki hatıranızı anlatır mısın?

Allah’a sonsuz şükürler olsun ki 51 seneden beri bu cemaatin içerisindeyim. O kadar çok hatıralar var ki bunlar sayfalar tutar. 

Kısaca iki tanesini zikredeyim: 

1999 ve 2001 yıllarında iki ayrı heyetle “Bediüzzaman’ın ayak bastığı topraklar, onu gören gözler” hedefli Hz. Üstadımızın hayat çizgisini ve yaşadığı mekânları görüştüğü insanları tesbit etmek üzere iki ayrı seyahat yaptık. Bu seyahatlerde şimdiye kadar hiç kimsede olmayan çok değerli görüntülü tesbitler ve kayıtlar yaptım. Bunlardan sadece iki tanesini kısaca burada zikredeyim. 

Birincisi 22 Temmuz 1999 tarihinde Cuma günü Van Erciş ilçesinde şu anda da temsilcimiz olan Ali Sinoğlu’nun rehberliğinde Erciş’te o tarihi itibarıyla 105 yaşında olan Mustafa Çakır diye bir amcayı ziyaret ettik. Bu amca Üstadın Erek Dağı’ndan alınıp Trabzon üzerinden Barla‘ya sürgün döneminde 26 yaşlarında bir gençmiş. Üstadı ve sürgüne gönderilecek bütün ahaliyi Erciş’in kenar bir mahallesinde toplamışlar. Altı gün orada bu kafile kalmış. Ve o sırada Mustafa Çakır Amcamız 18 gün özellikle Üstada köyden yemek götürme vazifesi ile tavzif edilmiş. Bu arada Üstad bu hizmeti için bu amcanın başını ve sırtını sıvazlayarak, “Allah sana dert vermesin demiş!” O gün Mustafa Amca bize şunu söylemişti. “Ben Üstadın bu duâsıyla 68 sene sigara içtim buna rağmen ben bir gün bir doktora görünmedim ve hayatta ne bir damla ilâç ne de bir hap almadım. Sağlık konusunda öyle bir vaziyetim olmadı. Bunu Seyda’nın duâsına borçluyum!” dedi.

Bir de kafilenin toplandığı bu alana bir gün Bitlis Valisi’nin özel olarak geldiğini Üstadı bir kenara çekerek; “Seyda dün başşehir Ankara’dan kriptolu mesaj geldi. Eğer bu mesajda söylenenleri kabul edersen seni kafileden ayıracağız ve burada kalacaksın!” dediğini nakletti. Bu teklifler de, Üstada Mustafa Kemal tarafından birinci TBMM’de 1922 yılının Kasım ayında yaptığı aynı tekliflerin olduğunu öğrendik. Valinin bütün tavizleri zikrederek kafileden alıkoyacakları teklifine Üstadın valiye teşekkür ederek, “vali bey ben kaderin mahkûmuyum. Ben kaderime teslim oluyorum ben kafileden ayrılmayacağım. Sürgün nereyse oraya gideceğim!” dediğini aktarmıştı.

İkincisi de Çalışkanlar Hanedanlarından olan çok değerli merhum İhsan Çalışkan Ağabey’in 1998 yılında Eskişehir’de hatıralarını almıştım. Canlı kayıtlardadır bunlar. Üstad Emirdağ’da ikamet ettiği sırada orada bulunan Hükümet Tabibi Tahir Barçı’nın Üstada tifo aşısı yapıyorum gerekçesiyle zehir zerk ettiğini ve o gün gece yarısına kadar Üstadın bu zehrin tesiriyle çok acılar çektiğini kendisinin de 11 yaşında olup başında okunan Yasinler, Tebarekeler bereketiyle uyandığın da hemen namaza başladığını anlatmıştı. Daha sonra da doktorun aşı bahanesiyle zehirlediğini fark eden Osman Çalışkan Abinin ertesi gün hükümet tabibi Tahir Barçın’ı, “bizim hanım evde çok hasta doktor bey eve kadar gelebilir misiniz?” diye eve çağırdığını, aslında annesinin hasta olmadığını ve doktora gelir gelmez sert bir şekilde, “bu ne hal doktor bey!” diye bağırdığını, yani sen Üstadı zehirledin aşı bahanesiyle biz de bunu göz ardı etmedik! Yutmadık! Anlamında bağırarak söylediği zaman doktorun; hemen kapıya yönelip; “Osman amca bana bu soruyu sorma” diyerek evi terk ettiğini söylemişti.

Asıl konu ise şurasıydı; “ertesi gün babam Üstada gidiyor ve soruyor diyor ki, “efendim size bu zehrin zerk edileceği malûm olmadı mı?” Deyince. Üstadımız; “Osman kardeşim âlâ külli hal ben bu zehri almam lâzımdı!” diyerek bir milletin değil belki de bütün bir ümmetin çilesini çeken Üstadımızın bu dâvâ için nelere katlandığını hayretle dinlemiş ve kaydetmiştim. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Efendim Üstad nesl-i ati için ümitvar olunuz buyurmuş. Bu müjdeyi açıklar mısın, gençlere bir tavsiyeniz var mı?

Biz Nur Talebelerine ve özellikle Yeni Asya Nurcularına düşen görev, Risale-i Nurlar’ı çok dikkatli okuyup hazmedip yaşamaya çalışmaktır. En büyük hedeflerimizden birisi bu olmalıdır. Yani sadece okuyarak sayfalar arasında gezmek bize sevap kazandırabilir, ama omuzumuza yüklenen büyük sorumluluk bunların anlaşılır, anlatılır, yaşanır ve yaşatılmasının önemini kavramanın bir vefa borcu olmasıdır. Bunu niye söylüyorum, çünkü bu kadar muazzam bir Risale-i Nur Külliyatı eser ve muhteşem bir Üstad’ın dâvâsı ve manevî cihadı var orta yerde! Biz bu esere ve bu müceddide ayna mı oluyoruz yoksa perde ve gölge mi oluyoruz? Bu soruyu çok iyi kendimize sorup cevabını da derinlemesine düşünüp bulmak zorundayız diye düşünüyorum.

Şu ana kadar Kur’ân’a ve sünnete tam olarak mutabık bir hayat yaşamış olan Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’nin bütün tesbitlerini değil bizler, dünyanın fikir tarlası hükmünde olan, sahasında, alanında ihtisas sahibi olan büyük âlimler insanlar da ancak olaylar meydana gelince Risale-i Nurlar’da açıkça zikredilmiş olan olayları görebiliyorlar. Bu onun eserlerinin ne kadar orijinal ve esaslı olduğunu ve ufkunun ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. İstikbale ait bütün müjdeleri de teker teker çıkıyor çıkmaya da devam edecek.

Bu konuda sözün özü, bize düşen Risale-i Nurlar’ı tetebbu ederek, yani derinlemesine okuyarak; ilk önce bu millete, daha sonra İslâm ümmetine nihayetinde de insanlık ailesine ulaştırmak olmalıdır. Bu konuda kendimizi bir basküle koyup çok ciddî bir nefis muhasebesi yapmak durumundayız. Biz bunu yapmazsak nesli cedid geldi geliyor ve gelecek daha kuvvetli şekilde gelecek onlara mahcup olmamak için onların önünde bir perde ve mani olmayalım gelenlere ayna olacak gayret ve himmetle yaşayalım inşallah diyorum.

Hocam vermek istediğiniz bir mesajınız varsa müstecap bir duânızla röportajı bağlayalım.

Son olarak şunu ifade etmeye çalışayım. Bu helâket ve felâket asrında çoğu insana nasip olmayan bir Külliyata, bir dâvâya ve bir Üstada tabi olmayı Cenab-ı Hak bize nasip etmiş. Bu büyük ve dünyadaki her şeyden önemli dâvâya lâyık olacak hizmet ve gayretlerde olalım. Şahs-ı Manevimize, gazetemize, cemaatimize, meşrû heyetlerimize sahip çıkalım. Dinimizi doğru yaşayalım. Dilimiz kötü sözlerden ırak tutup duâ ve münacatlara sarılalım. Hakkıyla meşveret yapıp oradan çıkacak kararlara Allah Rızası için sahip çıkalım. Allah’ın bahşettiği bunca nimetlerin kıymetini bilip Allah’a lâyık bir kul, Resulüne (asm) lâyık bir ümmet, Üstadımıza lâyık bir talebe, ailemize, cemaatimize, milletimize, ümmete ve insanlığa lâyık bir fert olarak yaşayıp emaneti sahibine teslim etme tevekkül ve teslimiyetinde olalım inşallah.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyor. Hayırlı hizmetler sağlık ve afiyetler diliyorum.

Sayın hocam, engin bilgi, tecrübe ve katkıların için biz de teşekkür ederiz.

Okunma Sayısı: 6408
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ata

    17.10.2020 15:28:32

    Dr. Tahir Barçın, Ermenek’in Sarıserviler Köyünde dünyaya gelmiş ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirmiştir. Bitlis’in kazalarında sağlık müdürü olarak görev yapmış, bahtiyar bir Nur Talebesidir. Nur Risâlelerini Bitlis’in kaza ve köylerinde Nur’a susamış muhtaç gönüllere ulaştırmış fedakâr bir ağabeyimizdir.YENİ ASYA 24 KASIM 2014 PAZAR

  • Ata

    17.10.2020 15:24:54

    Hâkim altına imza etti. Tâhir Bey de raporu verdi. Getirdim Efendi Hazretlerine verdim. “Evladım nur olsunlar” dedi, pek memnun oldu. Vallahi çekinmedi Tâhir Bey raporu vermekte. Her şeye katlanırdı… Koskoca Hükümet Doktoru... Emekli olup devleti bıraktıktan sonra hapishaneye girdi... Şapkanın da sağlığına faydalı olmadığına ve iadesine diye yazdı Aldım raporu getirdim. Şapkanın da sağlığına faydalı olmadığına ve iadesine diye yazdı. Ben de emanet memuruydum aynı zamanda. Şapkayı aldık, takkeyi iade ettik. Doktor merhum Tahir Barçın, Bediüzzaman Hazretlerine rahatsızlığına binaen mahkemeye gitmemesi için de rapor verirdi. Kimseyi dinlemezdi. Kendisi çok muhterem ve mütedeyyin bir doktordu.

  • Ata

    17.10.2020 15:21:51

    Dr. Tahir Barçın, Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ hayatı sırasında Emirdağ Hükümet Tabibi idi. Bediüzzaman Said Nursi’ye talebe olmuş ve şer güçlere karşı Emirdağ’da Üstadına kahramanca kol-kanat germiştir. 11 Mayıs 1978'de vefat eden merhum Tahir Barçın’ı rahmetle anıyoruz. Bu vesile ile yaptığı kahramanca bir hizmeti hadisenin birinci şahidi Necati Müftüoğlu’ndan dinliyoruz. Necati Müftüoğlu, Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ hayatı sırasında Adliyede zabıt kâtibi olarak vazife yapmış bir devlet memurudur. Müftüoğlu, Ömer Özcan'ın Ağabeyler Anlatıyor kitabına şöyle konuşmuştu

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı