İlâhî kanun küçük bir dairede nasıl işliyorsa, aynı kanun büyük dairede de aynı şekilde işler. Meselâ, bir zerreyi idare eden kanun güneşte de aynen geçerlidir.
“... Kanun bir silsiledir; ef’âl onunla bağlıdır.” 1 Cenab-ı Allah’ın (cc) hangi kanunla baharda küçücük bir sineği ihya ediyorsa, aynı kanunla mahşerde bütün beşeri de ihya edecektir.
Beşeri hidayete kavuşturmaları için peygamberlerin gönderilmesi de İlâhî bir kanundur. Bu İlâhî kanun bütün hayvanlar âlemi için de geçerlidir. “Karıncayı emîrsiz, (bey, reis) arıları yâ’subsuz (arı beyi) bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri de bırakmaz şeriatsız, nebîsiz. Sırr-ı nizam-ı âlem böyle ister elbette.” 2
Hayvanları ve hatta ağaçları lidersiz ve rehbersiz bırakmayan Allah, kâinatın yaratılış gayesi olan beşeri de rehbersiz bırakmayacaktır. Beşer niçin yaratıldığını, vazifeleri ne olduğunu, Allah’ın emir ve yasaklarını İlâhî elçi ve rehberlere ihtiyaç vardır. İşte onlar da peygamberlerdir.
Peygamberlik, İlâhî bir ihsan ve özel bir lütuftur. Allah, o mukaddes vazifeyi mü’min kullarından ehil ve lâyık gördüklerine ihsan eder ve peygamberliğe seçtiği kulunu bu vazifeye hazırlar.
Peygamberlik vazifesini tevdi edinceye kadar da onu her türlü kötülüklerden korur ve bu şerefli makama lâyık bir hâlde yetiştirir.
Kur’ân-ı Kerîm’de: “Hiçbir millet yoktur ki, kendi içinde (onları Allah’ın azabıyla) korkutan bir peygamber gelip geçmiş olmasın.” 3, “Her milletin bir peygamberi vardır...” 4
Cenab-ı Hak, nihayetsiz şefkat ve merhametinden dolayı kullarına doğru yolu göstermeleri için peygamberler göndermiştir. Eğer kitap ve peygamber gönderilmese idi, beşer Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını, neyin helâl, neyin haram olduğunu bilemez ve doğru yolda gidemezlerdi.
Kâinatın yaratılış gayesi gibi ulvî hakikatler, ancak peygamberler ile bilinir. Hem bu kâinatın ve insanın yaratılışındaki âli maksatlar ve İlâhî hikmetler ancak “yüksek dellâl, doğru keşşaf, muhakkik üstad ve sadık muâllim” 5, olan başta Hz. Muhammed (asm) olmak üzere diğer bütün peygamberlerle bilinir ve anlaşılır.
Akıl ile Allah’ın varlığı bilinse dahi, sıfat ve esmasını, kâinatın yaratılış hikmetini, şu mevcudatın nereden gelip, nereye gittiklerini ve ahirete ait hakikatleri bilemeyeceğinden Cenâb-ı Hak onlara peygamberler ve semavî kitaplar gönderdi.
Hülâsa: Hayat için güneşe nasıl ihtiyaç varsa, kalb ve gönüllerin nurlanması ve akılların irşadı için de hidayet güneşi olan peygamberlere o derece ihtiyaç vardır.
Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını anlatmak, onları birçok manevî hastalıklardan korumak ve cehaletten kurtarıp, fikren ve ilmen terakki ettirmek için “Nübüvvet beşerde zaruriyyedir.
“Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zahir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve Nebiler elindedir.” 6
Demek ki, nübüvvet beşer için zarurî ve elzemdir.
Dipnotlar:
1- Mektubat, 26. Mek. 4. mebh. 4. sils. 2- Sözler, Lemaat. 3- Fatır, 35/24. 4- Yunus, 10/47. 5- Mektubat 9. Mek. 16. mertb. Dördüncü Mebhas. 6- Lem’alar, On Yedinci Lem’a, Dokuzuncu Nota.