Timurlenk Bozkurt ağabeyle Risale-i Nur’ları, Van hayatı, eserleri, Yeni Asya’yı konuştuk.
Timurlenk Bozkurt kimdir, kısaca özgeçmişinizi anlatır mısınız?
Gazizade Molla Bozo Mehmet Bozkurt’un oğluyum. 1930 yılında Van’da dünyaya geldim. Doğduğumda bir ayağım bileğimden iki santim kısa olunca ailem Timürlenk ismini vermiş.
Sendikacılık, serbest muhasebecilik, kooperatifçilik yaptım, 1950 yılından itibaren şiir ve çeşitli konularda yazılar yazdım.
Yeni Asya, Vansesi, İkinisan, Şark Yıldızı, Van postası gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Bazı derneklerde aktif görev aldım. On yıldan beri rahatsızlığımdan dolayı yatağa bağımlıyım, dua bekliyorum.
Timur Ağabey, bir yazar olarak yazdığın eserlerin var mıdır?
Şairlik, yazarlık ve siyaset ile geçen bir ömür. Okuma ve yazma azmimi yeni bir kitaba dönüştürdüm. öykü, anı ve gözlemlerinden oluşan basılmış “Egido’nun Hazin Sonu” adlı kitabım var.
“Vanlı Şairler Antolojisi”, “Nuh Palas Oteli” ve “Sana bir muştum var” isimli üç yeni kitap daha yayına hazırlıyorum.
Risâle-i Nur’larla nasıl tanıştınız, anlatır mısın?
Üstad’ı babam Molla Bozo görmüştür. Ben Üstadı bizzat görmedim, onu ve eserlerini tanımak ise Van’da 1960’lı yıllarda bir asker tarafından tanıdım. Sarılık hastalığına yakalanmıştım, bu hastalık benden hiç gitmiyordu. Bu asker bana, ilk defa gördüğüm “Hastalar Risalesi”ni verdi. Bunu oku, iyi olacaksın dedi, kitabı elime aldım, daha okumaya başlar başlamaz kollarımdaki tüylerimin diken diken olduğunu gördüm.
Kitabı okumaya devam ettim, okudukça hoşuma gitti. Manen hastalığım teşhis edilmişti, reçete bana iyi geliyordu. Sabah- akşam günde iki kez okumaya başladım…
Kendi kendime diyordum, bu kitabı okusam iyileşeceğim, ma-nevî bir güç almaya başladım. Şifayı gönderen Kudret sahibi Allah’ımın hikmeti iki gün sonra, baktım benim hastalıktan eser yok, anama koştum, “Ana bak ben iyileştim” diyerek, ona da sevincimi anlattım.
Asker kardeşimiz, manen doktorum oldu… Risale-i Nur eserlerini de bana vermeye başladı… O günden sonra bu kitaplardan hiç ayrılmadım, hizmetin bir eri olarak Nur kervanına katıldım.
Timurlenk Abi, refika-i hayatın Remziye Abla ile birlikte Van’da Risale-i Nur hizmetinde bulundunuz, o günkü hizmet şartlarından söz eder misiniz?
Bizim hiç çocuğumuz olmadı, Hikmet-i İlâhiden sual olunmaz. Çocuğumuz olsaydı, Risale-i Nur hizmetiyle yoğun bir şekilde bulunmayabilirdik.
Remziye Risale-i Nurları benden önce tanıyordu, Van’da hanımlar hizmet hareketini, talebe istihdamı, onların yetiştirilmesi, evlendirilmesi... Bir nevi Cenab-ı Hak bize binlerce evlat verdi. Dünyevî, maddî hiç bir sıkıntı yaşamadık çok şükür. İkimiz de yaşlandık. Şimdi bu evlâtlar bizim ile çok alakadarlar. Ben yakın bir zamanda gideceğim. Allah daha iyisini bilir. Remziye’yi Allah’a emanet ediyorum. Ve bu evlâtlara bırakıyorum. Ben de kabrimde günleri sayarak refika-ı hayatım olan Remziye’mi berzah âleminde bekleyeceğim.
Yeni Asya gazetesine makale yazan ve yıllardan beri okuyucusu olduğun Yeni Asya sizce neyi ifade ediyor, anlatır mısın?
Van’da “Hazret” diye bilinen İsmail Yaprak namı diğer İsmail Hoca veya Hoca İsmail tarafından Yeni Asya’yı tanıdım. İsmail Hoca cesur kişiliği, dürüstlüğü, mertliği, hazır cevaplılığı, tavizsiz duruşu çok dikkatimi çekmişti. Meğer bu Yeni Asya cemaatinden olmanın ona kazandırdığı hususiyetlermiş.
Maalesef vefatıyla bizden erken ayrıldı. Hazret hakkında da Yeni Asya gazetesinde bir kaç makalem yayınlanmıştır.
Son zamanlarda Yeni Asya çok tenkit ediliyor olsa da hak ve hakikat yanında ve dik duruşunu hiç bir zaman bozmamıştır. Haksızlıklar ile kapatılarak bir kaç kez ismen değiştirilmiş olsa da... Yeni Asya değişmedi, tenkit edenler değişti.
Hak ve hakikate değil, güce ve menfaate göre bakılırsa gerçek gizleniyor, göremiyorsun. Yeni Asya gazetesi çıktığı günden beri duruşu neyse, bu gün yine aynı. Değişen ne var? Aslında değişen tenkit edenin kendisi. İnandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlıyor.
Yeni Asya sosyal ve içtimaî hayatımıza yön verdiği gibi, Risale-i Nurların da naşir-i efkarıdır… Hizmetin bir dellalıdır… Gazetemizi okuyalım, okutalım, ona sahip çıkalım…
Muhterem Timur ağabey; hasta halinle sizi daha da yormak istemem, varsa en son bir mesajını alayım.
Bizim vermek istediğimiz mesaj Üstadımız Hz. Seyda Bediüzzaman’ın (r.a.) mesajının hülâsasının hülâsası bile olamaz. Onun mesajına kulak vermek gerek. Risale-i Nur karşısında bizim mesajımızın ne kıymeti olabilir ki?
Risale-i Nur’u her daim okuyunuz. Çok dua ediniz. Ruhen talep, aklen kabul, kalben tasdik ve amelen tatbik ediniz. Selâm ve dua ile Allah’a emanet olunuz. Hakkınızı helâl ediniz…
Ağabey siz de hakkınızı helâl ediniz, Yeni Asya adına teşekkür eder, Allah’tan şifa talep ederiz.