Düşünce, koş; neden koşmak düşmekle birlikte anılıyor? Yıkım olunca, yardım. Yıkılıncaya kadar bekle der gibi. Etkilenince destek; illa ki, dilenci yalvaracak, yakaracak, sonra üç beş kuruş çıkacak cebinden. Bir garip etkileşim. Oysa sağlıklı iken ziyaret, ayakta iken yanında, yıkılmadan yardım, muhtaca destek neden olmasın ki. Yaşarken küs olup, ölünce tabut taşıyanları anlamış değilim.
Sokakta karşılaşan iki köpek, biri diğerinin farkında olduğunu ona hissettiren bir bakış atıyor ve bir köpekçe ses çıkarır. Hırrr diye… Öteki de biliyor ki yanından bir köpek geçiyor ve ona göre bir konum alıyor. İletişimin kelpçesi yani. Birinin diğerinin farkında olması, ona göre yaşaması, ne güzeldir.
İnsanlar bir acayip, birisi biraz para sahibi olur, sağına soluna körleşir. Birisi biraz ilim sahibi olur, beslenip büyüdüğü ulemayı tanımaz hale gelir. Birisi biraz imkân sahibi olur, kendisini o noktaya getirenleri unutuverir. Nankörlük normalde insani bir özellik değildi ama çağa virüs gibi bulaştı işte. Emin olun hiç birisi insanî değil bunların.
Hani adama piyango vurur ya. Bir de bakarsın ki, feleği şaşmış zavallının. İstemediğin kadar akraba dökülür etrafına. Hayatta bulamayacağı kadar ‘Var mı bir emrin’ciler o kadar çoğalır ki, yaşananlar tam da bir şaşkınlık halidir.
Şaşırıyorum millete, yol boyu tanımadığım insanlardan selam verenlerin sayısı epeyce fazla. Yardımsever görüntülerin çoğalması dikkatimi çekiyor. Yaya geçitlerinde yayalara, sürücüler, ‘haydi neyse geçin…’ ifadeleri gözlerimi yaşartıyor. ‘Ne var bunda şaşılacak?’ dediğinizi duyar gibiyim. Doğru, ben de neden şaşırdığıma şaşırıyorum. Sanki olması gerekenler anormal gibi duruyor. İnsanoğlu işte, hayat bir tehdit görünce hemen de insani duyguları uyanıveriyor. İlle de bir virüs mü yani.
Yaşadığımız hayata karşı bir özür borcumuzun olduğunu düşünüyorum.