"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hikmet, felsefe ve Risale-i Nur - 1

Şemseddin ÇAKIR
12 Kasım 2021, Cuma
Başta hikmeti ve felsefeyi ayrı ayrı ele alıp sonra Risale-i Nur’un analizleriyle ve sentezleriyle bitirmek istiyorum.

HİKMET:

Hikmet için iki bakış açısı mevcuttur:

1- Cenab-ı Hak cânibinden ki, her şey mahza hayırdır ve nimettir.

2- Kul canibinden ki, Hakk’a ittibaı nispetindedir. Buna göre hikmet; hakkı hak bilip imtisal etmek, bâtılı bâtıl bilip içtinab etmektir. (İşârâtü’l-İ’caz, s. 40)

Hikmet, bütün ihtimalleri göz önünde bulundurarak işleri en doğru ve en uygun biçimde yapmaktır. Bu ancak İlâhî bir nazarla mümkün olabilir (âyetteki “ahsenü’l-hâlikîn” gibi).

Hikmet; insana bakan cephesiyle, faydalı ilim ve salih ameldir.

Hikmet; maddeden arınmış, ontolojik gerçekleri araştıran bir ilim dalı olup metafizik disiplini ifade eder.

Hikmetin bir manası da, nübüvvettir. Hikmet, vahiy ve nübüvvet menşeli olup “Hüda”dandır.

Felsefenin ise; beşerî ve akıl merkezli olup “dehadan” olduğunun bilinmesi gerekir.

Bu bağlamda “hikmet”le ilgili delil olarak bazı âyetleri ve hadisleri de zikredelim. 

Meselâ hikmetle ilgili âyetlerden:

1- “Allah’ın izniyle (Calut’u ve onun ordusunu) bozguna uğrattılar. Davut Calut’u öldürdü. Allah ona yöneticilik ve hikmet verdi.” (Bakara, 251)

2-  “Hikmeti, dilediğine verir. Kime de hikmet verilmişse ona çok fazla hayır verilmiştir. Ancak akıl sahipleri düşünüp bundan öğüt alırlar.” (Bakara, 269)

3- “Onun mülkünü güçlendirdik. Ona hikmeti ve isabetli karar, etkileyici konuşma özelliklerini verdik.” (Sad, 20)

Hikmetle ilgili hadislerden:

“Hikmet mü’minin yitik malıdır; nerede bulursa onu alır.” (İbn Mace, Zühre 15; Tirmizi, İlim 19)

“Hikmetin başı, Allah korkusudur.” (Tirmizi, Feyzü’l-Kadir, 3/574)

 “Şüphesiz bazı şiirler vardır ki, hikmettir.” (Buhari, Edeb, 90; Tirmizi, Edeb, 69; ...)

“Kardeşini kendisiyle doğru yola ilettiğin hikmet kelimesinden daha güzel hediye yoktur.” (Darimi, Mukaddime, 32)

İbn Abbas (ra) anlatıyor: “Rasulullah (asm) beni göğsüne bastırdı ve: ‘Allahım buna hikmeti ve kitabın tevilini  öğret!’ dedi.” (Buhari, Fezailü’l-Ashab, 24; …)

İşte böylelikle de anlaşılıyor ki, ‘hikmet’ kelimesinin çok zengin ve değişik anlamlarının olduğu aşikârdır. Tabiri caiz ise Kur’ân’ın açık şehadetiyle hikmet; öncelikle peygamberlere, sonra da muvazzaf vârislere (vehbî ilme mazhar zevat, asır müceddidleri ve Mehdi gibi) verilmiştir.

‘Hikmet’ insana nispet edilirse; Yaratıcı’nın hakim olup her şeyin de yerli yerinde ve nihai güzellik içinde intizamla tam merkezinde bulunduğu ve melekût karakterine uyduğu anlaşılır. Meselâ; insanlığın keşfettiği ‘altın oran’ dediği, bizim ise “İlâhî oran” veya “fıtrat” dediğimiz bir 1,618 oranı var. İşte tabiri caiz ise bu, bir imzadır. 

Şu vecizenin bir hakikati gibi ki: “Bir kitabullah-ı a’zamdır seraser kâinat, hangi harfini yoklasan manası hep Allah çıkar.”

Bu tesbitlerden sonra biraz da felsefeye nazar edelim:

Felsefe; sözlükte bilgelik sevgisi ve hikmet arayışı manasına gelir.

Terim olarak; varlık, bilgi, ahlâk ve estetik gibi konularda sistemli düşünce gibi bir anlama gelir. Felsefenin temel dayanağı akıldır ve felsefe, fizik biliminin verilerinden yararlanır. Zorunlu olarak din konusuyla da ilgilenir ve onu da kısa metrajlı aklıyla sınırlamaya çalışır. Yani felsefeye kaynak teşkil eden aklın kendisi de, onun malzemesi olan fizikî âlem de sınırlıdır. Sınırlılar sınırsızı nasıl ihata edebilir ki, isabetli bir şey söyleyebilsin? Diğer bir ifadeyle; insan ne makro ne de mikro âlemlere ulaşamamış, yani insan ne kâinatın sonuna varacak dev teleskoplar ne de atomun dibine inecek elektromikroskoplar yapabilmiştir. Yalnız günümüzde bu perdeyi, kuantum biraz aralayıp o da tevhide teslim olmuştur.

Felsefeciler:

1- Akılla birlikte vahyin mesajını da bilgi kaynağı kabul edenler.

2- Salt akılcılar, şeklinde ikiye ayırırlar.

Bediüzzaman birincisi için “Kur’ân’la barışık felsefe” tâbirini kullanır. Risale-i Nur ise, aynı zamanda “Kur’ânî bir hikmet kitabı”dır. Risale-i Nur; hem kevnî hem de şer’î hakikatleri ‘hikmet’ merkezli ele alan ve bunun usûlünü ve metodolojisini de veren bir kaynaktır. 

Risale-i Nur, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur’âniye’yi muhteşem biçimde karşılaştıran, bilgelik ve hikmet külliyatıdır. (Sözler, On İkinci Söz, s. 158)

Risale-i Nur; “Neden Şeriat şu medeniyeti reddeder?” sorusuna: “Çünkü beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir.” diye çok muhteşem bir cevap verir. Yine Risale-i Nur’da: “İnşaallah istikbaldeki İslâm medeniyeti galebe edecek, zeminin yüzünü pisliklerden temizleyecek ve sulh-u umumîyi de temin edecek.” denilmektedir.

Yine, (bilmana) “Âlem-i İslâm’ın şu medeniyete karşı istinkafı cay-ı dikkattir, zira Şeriat’taki İlâhî hidayet; Roma felsefesinin dehasıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel’ olunmaz, tâbi olmaz. Onlar; esbâb-ı temziç varken, bozulmuş Hıristiyanlıkla imtizaç olunmazsa, Şeriat’ın ruhu olan nur-u hidayet, o muzlim pis medeniyetin esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit mezcolunmaz.”

“Şeriat-ı Ahmediye’nin (asm) tazammun ettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hâzıranın inkişaından [çatlamasından] inkişaf edecektir. Onun menfî esasları yerine müsbet esaslar vaz’ eder.” Hatta Bediüzzaman Birinci Dünya Savaşı mağlubiyetinin sebebini de, “İslâm’ın şartlarına uymamak” olarak ifade eder. (Sünûhat, Rüyada Bir Hitabe)

Felsefenin her şeye rağmen çıkışına gelince:

Allah (cc) insana merak duygusu verdiği ve o duyguyu tatmin için -peygamberlerin Allah’ın verdiği mu’cizelerle imkânsızları başarmalarına ve onların bütün sorularını cevaplamalarına rağmen-  bazı filozoflar gerçekleri vahyin ve nübüvvetin dışında da aramış ve aradıkları yerlerde de bir türlü bulamayıp başlarını belâlardan belâlara sokarak geniş düzlemde bu riskli ve tehlikeli yollarda boğulup ebedî hayatlarını da mahvedip başka insanların da felâketlerine sebep olmuşlardır.

Bu meseleye dair Bediüzzaman’ın Sözler’de çok harika bir temsili vardır. 

Bilmana ve çok özet olarak arz edeyim: Filozoflar da, peygamberler de hakkı ve hakikati bulmak için yola çıktıkları halde metot farklılıklarından dolayı biri insanlığı felâkete atıp esfel-i sâfiline inmiş, biri de âlâ-yı illiyyine çıkmıştır. 

Şöyle ki: Bir deniz içinde hazine olsun ve ikisi de bu denize dalıyor olsunlar. Fakat filozoflar denizin sahibine ve başka kimseye de sormadan, rastgele, sığ-derin demeden her yere dalıyorlar; bazen sığ bataklığa dalıp boğuluyorlar, bazen çok derine dalıyorlar, nefesleri yetmiyor ve ellerine her geçirdikleri parçayı ‘hazine’ diye iddia ediyorlar. Kendilerinden sonra gelenler de başka parçaları ele geçirip birbirlerini dahi tekzip ederek insanlığa yalan söyleyip, kendilerini dahi tekzip eden yalan ve hayalî bir bina kuruyorlar ve zalimlere zemin hazırlıyorlar. Aristo ve İskender-i Rumî gibi.

Peygamberler de aynı denize dalıyorlar. Fakat denizin ve hazinenin sahibine sorarak daldıkları için deneme-yanılmaya lüzum kalmadan en isabetli yerden daldıklarından, hazineyi bulup insanlara takdim edip aynı zamanda aynı hazineyi bütün peygamberler bulduklarından aralarında bir mutabakat oluşuyor. Bütün filozoflar birbirlerini tekzip ettikleri halde peygamberler; diğerini tekzip şöyle dursun, birbirlerini tasdikin de ötesinde müjdeliyorlar. Bütün peygamberlerin, hatemü’l-enbiya olan Fahr-i Kâinatı (asm) müjdeledikleri gibi.

İşte hikmete mazhar olan peygamberlik, tasdik üzerine kurulmuş bir adalet binası. Filozofluk ise tekzip üzerine kurulmuş bir zulüm binasıdır. İşte ashab ve Hz. Ömerler; işte Nemrut, Firavun ve Ebu Cehiller. Evet, bundan dolayıdır ki filozofların ve düşünürlerin ele alıp hayal bile edemedikleri en ideal hayatı İslâmiyet asırlarca icra ettirmiştir.

(Devam edecek)

Okunma Sayısı: 2319
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı