Evet Kur'ân-ı Kerîm’in kırk mu’cizesinden biri de, tevafuk mu’cizesidir. Peki, "Tevafuk nedir?" denirse onu da, kısaca izaha çalışalım.
Tevafuk: Tesadüfe imkân olmayacak derecede, başta Kur'ân-ı Kerîm olmak üzere bütün mahlukattaki, bir birine olan hoş ve lâtif denklik ve uyum içindeki mutabakattır. Meselâ:
Kur'ân-ı Kerîm’deki 2806 adet “Allah” lafzının hem dikey, hem de yatay olarak, hiç biri boşta kalmayarak birbiriyle tevafuku ve aynı hizada olması gibi. Yani aynı sayfadaki “Allah” isimleri cetvel tutunca aynı hizada olduğu gibi, iğne batırılınca diğer sayfalardaki “Allah” isimlerinin de, aynı hizada olmalarıdır. Hatta bu mu’cizeye Rab, Kur’ân ve Resul kelimeleri de, dahil olup, daha başka tevafuk çeşitleri de vardır ve hatta eğer Kur'ân-ı Kerim; Fatiha, Bakara'dan, Felak ve Nas surelerine kadar xy koordinatına alırsanız Allah lâfza-i Celâlinin sarahaten tezahürünü görürsünüz.
Aslında Bediüzzaman buna göre de aslına tam uygun bir Kur'ân-ı Kerîm hattı yazdırmıştır. Böyle bir durum, yani bir ”tevafuk mu’cizesinin” tesadüfe verilme ihtimali; iki yüz yirmi altı oktrilyonda birdir ki, buna dünyanın ve kâinatın ömrü yetmez, o halde insanım diyen hiç bir kimse böyle saçmalığa ihtimal verip tenezzül etmez. Diğer bir ifade ile böyle tevafukî kast ve iradenin varlığı, Cenab-ı Allah’ın sadece kelâmında değil, bütün sanatlarında da, zahirdir ve bunun diğer bir adı “altın oran” denilen “İlâhî orandır.” Asıl olan, insan olan insanı da, hayrete düşüren; tesadüfe yer olmayan bir "kitab"ın nasıl inkar edilebildiğidir. Ancak böyle birisinin bütün insanî değerlerden mahrum olması gerekir ki, böyle bir çılgınlığı yapsın. Çünkü bunun karşılığı ancak esfel-i safilîndir. Meselâ:
Herkesin göz, kulak ve burnunun aynı yerde olması gibi bütün organlarının da, aynı yerlerde, hem de altın oranla bulunması dahi birer tevafuk mu’cizesidir. Yani kısaca “bir kitabullah-ı azamdır seraser kâinat," hangi harfini yoklasan manası hep ”Allah” çıkar.