Başkan Putin’in SOÇİ konuşmasını tahlile devam edeceğimizi, geçen yazımızda belirtmiştik.
Bu konuşmanın, neoliberallerin balonlarını söndürmeye başladığını mutlaka hissetmişsinizdir. Bu tartışma ile eş zamanlı İtalyan Meclisinin LGBT hareketi aleyhine aldığı kararın da, meseleye tuz-biber olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Putin’in çok yeni ve orijinal şeyler söylemediğini, biz de gözlemliyoruz. Fakat insanlığı ve insanlığı kucaklayan fıtratı dillendirdi. Yani fıtrat ile savaş içindeki “Marksist devrimcilerin” bütünün içinden açığa çıkmasını sağladı. Yaratılış kanunlarından daha sağlam kanun, yaratılmış tabiattan daha güzel bir sanat olmadığına göre, Avrupalı genç siyasetçilerin “susmalarını” gayet normal karşılıyoruz.
Putin, sivil Marksistlerin belli bir sermayeyi arkasına alarak; değişim sloganı arkasından giriştiği “tahribatlara” işaret eden konuşmasının Avrupa Siyasetinde büyük dalgalanmalara yol açacağını şimdiden tahmin edebiliriz. Ne diyor, Vladimir Putin? Tarihin tekerrür etmekte olduğunu söylüyor. Günümüzde; hakk- hürriyetler, demokrasi, liberalizm, çok kültürlülük, devrim veya değişim perdeleri arkasında yaratılışa karşı savaş açanlara, Rus halkının yabancı olmadığını anlatıyor. 1917 St. Petersburg ihtilâlinin mahiyetini bilmeyenlerin 2017’den sonra münafık Marksistler veya modern Bolşeviklerce yapılan insaniyet karşıtı icraatı anlayamayacağını izah etmeye çalışıyor.
İsimlerin, yeni kimliklerin ve onların zamanımıza ayarlanmış sloganlarının insanlığı iğfal etmemesi için ikazlarda bulunuyor. 1917’de kadın-erkek eşitliği, insan olarak cinslerin teke indirgenmesi ve cinsiyet ile alâkalı gayr-ı fıtrî baskı teşebbüslerin günümüzde başka kalıplarda hortladığını anlatıyor. O günün Bolşeviklerince insana ve bilhassa kadına metazori baskısının, günümüzdeki baskıların yanında hafif kalacağını hatırlatıyor. Bu hortlaklarla gibi “medeni, munis ve değişimci” kostümüyle yeniden dirilen Marksizme karşı Avrupalı siyasetçileri, aydınları ve gazetecileri uyarıyor Rus Devlet Başkanı.
Bu Bolşeviklerin yaratılış kanunlarına itirazı ile başlayan taarruzlarında ilk hedef insanî kimlikler… Ve paralel olarak diğer canlılara da gizli-açıkça müdahale ediyorlar. Sırada tarihe, geleneğe, inançlara, insanî tüm değerlere ve yine tüm değerleri itibarsızlaştırmaya yöneliyorlar. Bu ilginç konuşmayı yalnızca AB temsilcilerine ve demokrasi peşindeki kahramanlarla sınırlamak elbette mantıki olmayacaktır. Bazen inandığından, bazen menfaatinden, bazen verilen rüşvetinden, bazen rakiplerine duyduğu haset ve intikam duygusundan dolayı, arkasını belli bir sermayeye dayamaya çalışan bütün sınıflara, gayet insanî ve zarurî bir ÇAĞRI olduğundan, yeni felâketlerle yüzleşmek istemeyen herkesin bu ikazlara kulak vermeleri gerekiyor.
PUTİN’i diktatörlük ile suçlayarak şu yazdıklarımıza itiraz eden okuyucularımıza bir kaç hususu hatırlatmak istiyoruz.
Putin’in; Komünizmin tüm varlıklarıyla harabezara çevirdiği Rusya’ya Rus halkının desteğiyle başkan olduğunu nazarda tutmamız lâzım.
Dağılan Sovyetler ’in mal varlıklarına, belli bir sermayenin yardımıyla konmak isteyen oligarklara karşı verdiği savaşı bilmeyenlerin, mutlaka o zamanın arşivlerine dönüp bakmalarını tavsiye ederiz.
Troçkici Neoconların Müslüman üniformaları içinde Güney’den, Kafkasya üzerinden yaptıkları hücumları püskürterek RENKLİ DEVRİMLERİ bu bölgede sonlandırdığını da unutmamamız gerekiyor. İkinci Avrupalı tetikçi NATO başkanı Rassmussen ve Petrol adam Bush dönemlerinde NATO ile Pentagon üzerinden hücum eden Troçkistlerin Gürcistan ve Ukrayna’ya yaptıkları müdahaleler de Putin’e büyük sıkıntılar çıkartmıştı. …Ve nihayet Putin’in; BOP’u realize çerçevesinde Amerika-İngiltere ittifakına bürünmüş global hegemonyacılara karşı gerçekleştirdiği ASTANA BİRLİĞİ ve bilhassa İran, Türkiye, Irak ve Suriye ittifaklarının mahiyetini halâ anlayamayanların, bizim Putin sadedinde yazdıklarımızı anlamaları biraz zordur.
Önemli bir nokta daha kaldı. Putin’in demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve milli politikalardan yana olduğunu ispat eden geçmişteki icraatları da bu konuda önemlidir. İlk zamanlarında Chirak ve Schröder ile AB çizgisindeki birlikteliğini unutarak, neoliberallerin yanlış propagandalarıyla PUTİN’i değerlendirmeye çalışanlara, o zamanki icraatları gazete manşetleri ve resimleriyle incelemelerini bir daha tavsiye ederiz. Unutkanlık her zaman nimet olmayabilir.
Geçmiş yazımızda belirtiğimiz üzere, bizi şahıslardan ziyade fikirler ve fikirler üzerine yükselen prensipler ilgilendiriyor. Şu son iki yazımızda başkan Putin’i değil, onun müdafaa etmeye çalıştığı değerleri esas aldık. Kendilerini tanrılaştırmak isteyen, sermayeleriyle şu garip dünyamızda istedikleri gibi her şeyi yapabileceklerine inanan ve Allah ile savaşa girişmiş “ İNKÂR-I ULÛHİYETÇİLER “ karşısında, merdane ve korkusuzca konuşan bir devletin temsilcisini, Bediüzzaman’ın istikbale dair verdiği haberler çerçevesinde tahlil etmek istedik… İnşaallah yanlış bir beyanda bulunmadık. Bulunduk ise, Rabbimizden af diliyoruz.