Demek ki maya tutmuş… İstenilen renk ve kıvama ulaşmasa da, artık AB’nin; ABD, Rusya ve Çin karşısında kendisine has bir kimliği oluşuyor. Durdurulamayacak bir süreçtir, bu… İş AB’nin kendisine ait savunma, haberleşme, finans idaresi ve teknoloji gelişimine kadar gidecek… Hukukta, çevrede, demokrasi ve dünya barışındaki terakkisi gibi…
Bundan önceki AB Parlamentosu seçimlerinde katılım yüzde 45’lerde seyrederken, bu seçimde yüzde 62 küsura dayandı. İtiraf etmek gerekir ki; bunda neoliberallerin katkısı azımsanmayacak düzeydedir. Fransa’da SARI YELEKLİLER, Almanya’da PEGİDA ile başlayıp AfD’nin sahneye sürülmesine kadar, İtalya’da Salvini’nin önünde göründüğü BEŞ YILDIZ hareketini ve diğer yeni Doğu Avrupalı ülkelerindeki popülist ve milliyetçileri de katabiliriz. Neoliberal sermayenin desteklediği “milliyetçilere” rağmen, kösteklediği ve dağıtmaya çalıştığı “geleneksel partiler” arasındaki kapışmadan YEŞİLLER’in kârlı çıktığını en bariz tarzda Almanya’da gördük… Yüzde 10 küsurlardan ta yirmilere… Onlar için elbette bir zafer ve rekordu… Dünyamız küçüldükçe çoğalan çevre felâketleri, insan neslinin tehlikeye girişi ve endişe verici gelir dağılımları Yeşillerin işine yardı… Gel gör ki demokrasi ve insanlık karşıtı sermayenin “MİLLİYETÇİ SAĞ!” cepheye yaptığı yatırımlar, beklenilen başarıyı sağlayamadı.
Avrupa’yı emperyalist sermayedarlarla dinsiz küresel cereyanların tesirindeki medyanın ölçüleriyle tahlil etmenin yanlışını hepimiz biliyoruz. Bu hakim medyanın üslûbu, uydurduğu terminoloji ve ileri sürdüğü çözümlerin hakikatle ilişkili olmadığını zaman bize göstermeye devam edecek… Çocukluğumda, bu cereyanın karıştırdığı LÜBNAN ile ilgili haberlerde spikerler “Sağcı Hıristiyanlar ve Solcu Müslümanlar”dan bahsederdi. Müslüman kimliğiyle sol kimlik arasındaki uyuşmazlığı zaman içinde herkes görmüştü… Neoliberal ve Neocon çevrelerinin AB’yi parçalamak için destekledikleri partilerin nasıl “sağcı olamayacağını” önümüzdeki zamanlar bize anlatacaktır. Marksist ideoloji ile yetişenlerin finanse ettiği hem NAZİ yapılanmalarının ve hem de MİLİYETÇİ HAREKETLERİN netice itibariyle sol ve Marksist olacağını; yılandan yılan yavrusunun ve ceylandan da ceylan yavrusunun doğacağını ömrümüz varsa birlikte göreceğiz. Türkiye’mizde “Kemalizm ortak paydasında” bir araya gelenlerin sağcı olamayacakları gibi…
Bu seçimlerde en büyük hezimeti alan Macron ve Merkel’in mağlûbiyete rağmen “içten içe“ sevinçlerini gizleyememeleri, yıllardır savunduğumuz fikirleri doğruluyor. AB’nin içinde TRUVA atı vazifesi gören AB’li siyasetçilerinin Birliğe verdikleri zararı maalesef karşıtları veremediler. Geleneksel partileri pasifize ve hatta içlerini boşalttıran Neoliberal sermaye, Reagen-Thatcher ikilisinin 1980’lerde başlattıkları neoliberalizm tahrip projesinin devam etmesi noktasında, bu seçimde de büyük gayretler gösterdiler. Dünya barışı, ekonomide rahatlatıcı projeler, çevreyi ve insanı koruma ve insanlığın yararına teknolojide gelişme gibi projelerden mahrum “milliyetçi sol!” gibi, YEŞİLLER de yalnızca tepki reyleriyle öne geçtiler, bu seçimlerde. Her şeye rağmen AB’nin dünyadaki alternatifsizliği ve barıştaki misyonunda her kesimin müttefik olduğunu, seçimler dünyaya bir kez daha ilân etmiştir.
Bize göre AB tek başına bu yolda ilerleyemeyecek. Zira karşı cereyan çokça zalim ve kuvvetli… İçten içe dengeleri alabora ediyor. Sağlam kriterlere, fikir ve insanî desteğe ihtiyacı var ki; bunu da sağlayabilecek yegane köprü Türkiye’dir. S-400 ile F-35 in arasına sıkışıp kalınca, Güneyimizde yeni dinamitler ve nifak düzeneklerine kapı açacak “GÜVENLİ BÖLGE” meselesinde Neoconlara boyun eğdiğimizi hükümet gizlese de, biz avazımızın çıktığı kadar ilân etmeye devam edeceğiz. Zira; hem Körfez Savaşları’nın, hem 11 Eylül felâketinin, hem BOP nifakının, hem Arap Baharı katliâmının ve hem de Suriye-Irak Savaşlarının zakkumî çekirdeği olan “ÇEKİÇ GÜÇ”ün vazifesini görecek “GÜVENLİ BÖLGE” münafıklığının mahiyetini AB bildiği için, sıcak bakmıyor. Hükümet, Rusya ile Amerikalı neoconlar arasında telef olmak istemiyorsa, acilen meseleyi AB’li güçlerle konuşmalı ve meseleyi AB GÜVENLİĞİ ile SURİYE’nin toprak bütünlüğü çerçevesine taşımalıdır. Milliyetçi Solun rehberliğindeki retorik yaklaşım ve sloganlarla “dış politikanın” yürüyemeyeceğini ilgililer bilmelidirler…
Avrupa Seçimlerine ümit bağlayan Neoliberallerin mutsuzluğunu medyada takip etmeye devam edeceğiz. IMF’den başlayarak, kendilerine göre bir Avrupa Birliği dizayn etmeye çalışan bu cereyan mensuplarının karşısında bir heyula gibi duran BREXİT karşıtlarının Londra’da kazandıkları zafer de gösteriyor ki, bütün taarruz, şantaj, suikast, kriz ve müdahalelere rağmen hem Avro ve hem de Birlik sağlam adımlarla hedeflerine yürüyorlar. ABD’li ve Avrupalı Neoconların güçleri, bu “insanî yürüyüşü” durdurmaya yetmeyecektir… Bu böylece biline… Kemalistlerin de dikkatlerine sunuyoruz, bu gerçeği…