1909’dan itibaren ülkenin idaresine gizli ve sessizce yerleşen Hanedan’ın, bin senelik değerlerimiz gibi tarihimizi de gasp ettiğini düşündüğümüzde, mevcut tarihî bilgilerimizin ekseriyetinin yalan ve yanlışlardan ibaret olduğunu anlıyoruz. Ermeni tehcirinin mimarlarından, eski içişleri bakanlarından Şükrü Kaya’nın hanedan adına söylediği cümle de bizi aynı noktaya taşıyor: “Bu memlekette ne yapılacaksa biz yapacağız. Komünistlik gerekiyorsa, biz getireceğiz. Turancılık ve şeriat da gelecekse bizim elimizle olacak.” İşte hâlâ Hanedan’ın hegemonyasındaki yakın tarihimizdeki hangi bilgiyi doğru niyetine kullanıyorsanız, mahçup oluyorsunuz.
Demokrat Parti dönemine kadar efkâr-ı ammeyi yanlış bilgilendirme ve iğfal etme vazifesinin Kemalistlere ait olduğunu biliyoruz. 1950’lerden sonra dinî duygularla siyaset meydanına çıkanlarla durumun değiştiğini görüyoruz. Demokratları kendilerine engel gören Siyasal İslâmcıların “yalancı bir politik üslûbu” kullandıklarını, o günlerde neşredilmiş gazete, mecmua, kitap ve bildirilerden rahatlıkla müşahede edebilirsiniz. Zamanla Kemalistlerin Siyasal İslâmcı çevrelere sızarak onları Demokratlara karşı motive ettiklerine binlerce hadise şehadet ediyor. Dinî, siyasî hedeflerinde alet olarak kullanan bu kesimin, zamanla partiyle dini birleştirdiklerini ve bu uğurdaki çalışmaları da cihad olarak değerlendirdiklerini, yine satır arası ifadelerden okuyoruz. Yani siyasî arenayı cihad meydanı olarak görenler için, politikada neyin mübah ve neyin kutsal olduğunu yeniden araştırmak lâzım: Yalan, iftira, tezvir, hakaret ve hatta hayata kastetmenin cihad meydanında helâl olduğunu düşünenlerle demokratik mücadeleye tutuşmak o kadar zor ki…
İşte Süleyman Demirel, bütün bunları birebir yaşayarak siyasî hayatını tamamladı. Siyasal İslâmcıların içinde, Demirel’in arkasından müsbet konuşacak ve yazacak isimleri merak ediyorum. Demirel’in lehinde bir şey söylemenin, onları dâvâlarında ihanet ve belki de dinden çıkarma pozisyonuna getireceğinden, zinhar bunu yapamazlar. Onların Demirel’e veya Demokratlara yönelik suçlamalarının ancak yüzde ikisinin mantıkî olabileceğine, iddialarının doğru bilgilerle karıştırılmasından sonra ortaya çıkar.
DEMOKRATLAR DİNî VE MİLLî DEĞERLERİ SİYASETE ALET ETMEZLER…
Süleyman Demirel’in dine yönelik faaliyetlerini kişisel ve devlet olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Onun çocukluğundan üniversiteye, başvekilliğinden cumhurbaşkanlığına uzanan yolculuğunda İslâm’ın yerini tesbit etmek, biyografi tarihçilerine aittir. İslamköy, Afyon Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve daha sonraki zamanlarındaki İslâm pratiğine dair yüzlerce bilgi, hatıra ve şahidi Siyasal İslâmcılar da biliyor. Fakat dini tekellerine aldıklarından ötekilerini dinsiz, komünist, mason, münafık ve batıl göstermek onların yalancı ve tarafgirâne üslûplarının neticesiydi. Şu iddialarımızı müşahhaslaştıracak yüzlerce hadiseyi bir çırpıda söyleyebiliriz. Yazımızın çerçevesi buna müsaade etmiyor. Umalım ki, doğru tarihçiler ve hakperest araştırmacılar bu örnekleri genişçe eserlerinde dile getirsinler.
Siyasal İslâmcılar, Demokrat Demirel’in “din ve maneviyat” ile ilgilerini dünyalarında kestiler. Gazete ve mevkutelerinde din düşmanı bir Demirel profili çizdiler. Namaz kılan, Kur’ân okuyan, oruç tutan, camilerin inşa ve tefrişlerine yardım eden, İslâm ülkeleriyle devamlı bir şekilde gözden ırakça irtibat içinde olan ve ülkenin ahlâkî ve manevî kalkınmasıyla alâkalı projeleri “genel hak ve hürriyetler” içinde realize eden bir Demirel, kesinlikle olmamalıydı. Meselâ Teknik Üniversite’de Erbakanlarla birlikte namaz kılan bir Demirel bilgisi, hatıralardan sansür edilmeliydi. Van Hz. Ömer Camii’ni, El Aziz İzzet Paşa Camii’ni, Erzurum Ulu Camii’ni, Urfa Dergâh Camii’nin inşa, tefriş ve tamirinde Demirel’in katkıları olduğu için, fanatik Siyasal İslâmcıların buralarda namaz kılmaktan imtina ettiklerini de yazmazlardı, siyasetçi kardeşlerimiz. Demokrasiye olan karşıtlıklarını Demirel objesinde toplayan Siyasal İslâmcıların bu husustaki mahiyetlerinin tam anlaşılabilmesi için, Demirelli Demokratlar dönemindeki “manevî hamleler ve dinî hizmet” projelerinin detaylıca bir eser çerçevesinde neşredilmesinde büyük fayda mülâhaza ediyoruz.
SİYASAL İSLÂMIN DEMİREL TASVİRİNİ, DOĞRU TARİH SİLECEKTİR…
Süleyman Demirel’in dine ve manevî değerlere bakışını, belki de 1960’lı ve 70’li dinî cemaatlere sormak lâzım. Zira yüzlerce hoca, ilahiyat kökenli ehl-i tarikat ve dindar kimlikli temayüz etmiş insanlar, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi saflarında Demirel ile birlikte yürümüşlerdi. Dine yaptığı hizmetleri, siyasî felsefesinin gereği istikametinde ortaya çıkartmayan Demirel’in karşısında; yapmadığı binlerce hizmeti de “yaptık!” gibi gösterip siyasetine alet eden dehşetli bir zihniyet vardı… İslâm Konferansı’nın ilk teşkilinde talebe ve asistan olarak çalışan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kendisini vurgulu bir şekilde “Demokrat!” ilân etmesinin arkasında, Demirel’in sessiz ve derinden inşa edilmiş büyük maneviyat projeleri yok mudur?
Demirel’in döneminde Demokratların dine yaptıkları hizmetlerin bir çalışma olarak hazırlanması, Kemalizm lehine demokrasiye musallat olmuş din odaklı menfaatperestlerin mahiyetlerinin bilinmesi açısından fevkalâde önemlidir. Süleyman Demirel bu hususta bir şahıs değildir, belki bir çizgidir, bir dönemdir, bir demokrasi mücadelesidir. En azından bir siyaset felsefesidir. Türkiyemizde Siyasal İslâmcılarımızın demokrasiye, iç barışa, dışarıdaki saygınlığa ve ülkenin maddî manevî terakkisine bugün verdiği zararı, Kemalistler açıktan veremiyorlar. 1967’den 2015’e kadar Kemalistlerin hedeflerine detaylı olarak yardımcı olurken, merhum Demirel’i bütün menfîliklerin odağı gibi göstermeye çalışanlarla mürafaasının çoktan başladığını bu vesileyle hatırlatmış olalım.