Evvelâ, sayın Cumhurbaşkanımızın Osaka’dan “Kadın Üniversiteleri” düşüncesiyle dönüşünü tebrik ediyorum.
Japonya, gelenek ve tarihini feda etmeden medenîleşen bir ülke olarak, Bediüzzaman’ın da dikkatini çekmiş ve Avrupa Medeniyeti’nin güzelliklerini almamızda, Japonları örnek göstermiştir. Öyle anlaşılıyor ki; yalnızca Japonya değil, çoğu Uzakdoğu ülkeleri-komünizm belâsına uğramayanları kastediyoruz-medenîleşirken, kadınlarının da eğitim ve tahsillerini esas almışlar. Kuzey Avrupa üzerinden, dünyayı bir veba gibi saran “cinsel devrim” safsatasından uzakça, kadınları için eğitim kurumları açan bu ülkeler başarılı olmasalardı, günümüz dünyası onlardan bahsetmezdi.
Yalnızca Japonya değil; cinsel devrimin mimarlarından Wilhelm Reich’in zindanlarında son nefesini verdiği Amerika da, kısmen müstakil kadın üniversiteleriyle ün salmıştır. Sermayeyi belli ellerde toplayarak “güç merkezleri” peşinde koşan Neoliberal ve onları ihtilâlleriyle destekleyen Neoconlara rağmen Amerika, Avrupa’nın içine yuvarlandığı “karma eğitim” labirentleriyle, insanlığın yaratılışını inkâr cihetine gitmemiştir.
Karma eğitimin getirisiyle; semavî dinlerin eğitim ve ahlâk anlayışıyla savaş, kadını metalaştırarak tüketimde nesne olarak kullanma ve son zamanlarda insan neslini bitirmek üzere kadını aslî vazifesinden uzaklaştırma ve aileyi bitirme gibi; neticede insanlığı felâkete götürecek projenin anavatanı “Kuzey Avrupa’dır. Bazen komünistler, Nazilerin yaktıkları kitaplardan dem vururlar. Bu kitapların mahiyetinden bahsetmezler. W. Reich ve yoldaşlarının cinselliği istismar ile iffet ve insaniyeti yıkmak üzere, büyük zenginlerin paralarıyla basıp dağıttığı kitaplar olduğunu, bilinçlice gizlerler. Sonra da, Kızıl İhtilâllerine karşı gelenleri cahil, kitap düşmanı, örümcek kafalı ve mürteci diye ilân ederler. Kuzey Avrupa’yı, burada 19. yüzyıl ve 20. yüzyılda gelişen “semavî dinlere düşman felsefeyi” ve bu felsefenin beslediği “cinsel devrimi” bilemeyenler; insanlıktaki bu negatif gelişmeyi anlayamazlar. Din ve ahlâkı devrimlerine zararlı gören cereyanların, arkalarına aldıkları küresel güç ve imkânlarla, hemencecik “mahalle baskısı” kurmaya başlarlar. Semavî dinlerle savaşı gaye edinmiş “İnkâr-ı Uluhiyet” cereyanının, bilhassa Kuzey Avrupa şehirlerinde; 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında oluşturdukları “felsefî okullarla” önce Batı Avrupa’yı, sonra da Rusya ve diğer Asya-Latin Amerika ülkelerini “devrim coğrafyalarına” katmaya çalıştılar. Frankfurt ile Viyana okullarının tetikledikleri “ahlâksızlığı” bilemeyenler, bu negatif gelişmeyi genellikle insanlığın normal sosyolojik gelişmesi olarak da telâkki edebilirler. Fakat, bir kısım solcuların ve Kemalistlerin iddia ettikleri bu safsatanın realite ile hiçbir alâkası olmadığı, bilimsel çalışmalarla ispat edilmiştir. Ve hatta onlara bir tavsiyemiz olacak…
Her kadının bir temel hakkı olan okumak, yüksek öğrenim görmek ve erkeklerin sahip oldukları mesleklere ve imkânlara sahip olmalarına zinhar itiraz etmemelidirler. Artık ne Frankfurt Okulu var ve ne de cinselliği “kızıl devrimlerinde” öğrenciler aracılığıyla kullanan 68 kuşağı var. Tarihin, gerçekleri bütün çıplaklığıyla körlere dahi gösterecek güneşi çoktan doğdu. (Geniş bilgi için: Hangi Avrupa, Yeni Asya Yayınları… Adorno ve Frankfurt Okulu)
Türkiye Medyası’nı dikkatlice takip edenler, dostlar meclislerindeki sohbetlere katılanlar veya sosyal medyada aktif bulunanlar; Cumhurbaşkanının ortaya attığı “Kadın Üniversitesi” fikrinden en çok rahatsız olanların; yukardaki Avrupaî felsefî okullar ile irtibatlı düşünce sahipleri olduklarını; görecekler, duyacaklar veya takip edeceklerdir. Hiçbir diyalektikle, mantıkla veya akıl ile alâkası olmayan vehimler üzerine bina edilmiş itirazlardır bunlar. Birileri “karma eğitimin yasaklanmasını isteseydi, bu cenahın kaygısını anlayabilirdik. Evvelâ bu teşebbüs, karma eğitimde okumak istemeyen kadınlarımıza, temel bir hak olan üniversite okuma fırsatını sunuyor. Tesettürü “kafes” olarak niteleyen örümcek kafalılara; bilimsel olarak cevap verecek milyonlarca kadının yaşadığı Türkiye’de, bu kadar geri düşünme akla ziyan değil mi…
Şu vehim de yanlıştır: “Kadın üniversiteleri, karma eğitimin önünü kapatacağından, itiraz ediyoruz” diyorlar. Laikliğin bütün ülkelerde kabul gördüğü şu zamanda, kimse kimseye dünya görüşünü dikte edemez. Ve bütün kadınların, dolu dizgin “müstakil kadın üniversitelerine” yönelmesini beklemek ise, maraza bürünmüş bir psikolojik vakıadır. Dünyada, insan olarak birbirimizin inançlarına, kültürlerine, dillerine ve millî hasletlerine, doğru demokrasilerin çizdikleri çerçevede saygı göstermekten başka yapılacak bir şey yoktur.
Burada bir vehim daha zihne gelebilir. Dindar Müslümanlar böyle hürriyet ve demokrasiden bahsediyorlar, ama ellerine fırsat geçtiğinde zorbalıkla diğer görüşleri bastıracaklar. İşte İran veya bir başka İslâm Ülkesi... Bazen de İslâm adına çıkan grup veya şahıslar… Bu vehim veya korkuyu büyüten faktör ise; İslâm dinine ve tarihçesine olan ilgisizliğimiz veya genel cehaletimizdir. Hz. Muhammed (asm) ve halifelerinin pratiklerini doğru bilmeyenler, elbette uydurulmuş yanlış hikâyelere takılacaktır. Bunun yegâne ilâcı, hem doğru İslâm’ı ve hem de doğru demokrasiyi bilimsel kaynaklardan öğrenmek değil mi?
Bugünün dün ile karşılaştırılmayacağını vecizce söyleyen çokça peygamber, sahabe ve düşünür vardır. İmam-ı Ali (ra) dündeki metotlarla, günümüzün terbiye edilemeyeceğini söyler.
Hz. Mevlânâ ise; “Dün dünde kaldı, cancağızım / Bu gün yeni şeyler söylemek lâzım” diyor.
Bediüzzaman ise; “Eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlâl” diye ifade ediyor. Dünyamızın ileri demokrasilere yöneldiği, insanlığımızın ise ücretliler devrini bitirip “sahip olma, malikiyet” dönemine girdiği bir zamanda, nereden bakarsak bakalım, müstakil okumak isteyen kadınlarımızın haklarını kimsecikler ellerinden alamazlar.
Cumhurbaşkanımızın bu teklifini Boğaziçi, Koç, Sabancı, Bilgi, Bahçeşehir ve Bilkent gibi geniş imkânlara sahip üniversiteler; hem bilimselliğin, hem globalleşmenin ve hem de demokrasinin gereği olarak diğer üniversitelerden önce bu projeye sahip çıkmalıdırlar. İmkânları kısıtlı, kadroları yetersiz ve demokrasiyi bünyesine tam tatbik edememiş, arkadan gelecek diğer üniversitelere güzel örnekler teşkil ederler.