İsmail Turan: “Risale-i Nur’u elimden geldiğince okumaya çalışıyorum. Geçmiş mitler, kıyamete yakın zuhur edecek olaylar ve Ahit sandığı. Çoğu şeylerin müteşabih olduğu anlaşılıyor. Ahit sandığı ile Nur külliyatının bir bağlantısı olabilir mi?”
Ahit Sandığı
Ahid Sandığı, içinde İsrailoğullarının kutsal emanetlerinin yer aldığı sandıktır. İbranice’de “aron ha-kodeş” denilen bu sandığa, Eski Ahit’te “şehadet sandığı” da denmiştir.1
Kur’ân’da bu sandık “tabut” ismiyle geçmektedir. “Peygamberleri onlara ‘O’nun hükümdarlığının alâmeti, içinde Rabbinizden bir sekînet, Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıklarından bir bakiye bulunan ve meleklerin taşıdığı tabutun size gelmesidir’ dedi.”2
Yahudiler bu kutsal sandığı bir defa savaşta yenildikleri Filistîlere kaptırdılar. Fakat Filistîler bu esnada başlarına birçok bela gelince, sandığı Yahudilere geri gönderdiler. Sandığın geri gelişi, İsrailoğullarının Talut’un komutasında Calut ordusuyla savaşmasının öncesine rastlamış ve Talut’un komutanlığının teyidi olarak anlaşılmıştır.
Hazret-i Musa (as) Mısır’dan çıkıp Sina Çölüne gelince, Sina Dağında Allah’tan aldığı ahit levhalarının içine konduğu söylenen bu sandık, Sina’da bizzat Hazret-i Musa (as) tarafından yaptırılmıştır. Sandık akasya ağacından yapılmıştır. Uzunluğu yaklaşık bir buçuk metre, eni ve yüksekliği de yaklaşık birer metredir. İçi, dışı ve kapağı saf altınla kaplı olduğu söylenir. Altın kapağının üstünde kanatlarıyla sandığı koruyan iki melek figürü vardır.
Sandığın Akıbeti
Ahid sandığında Tevrat’ın ayetlerinin yazılı bulunduğu on emir levhaları, Hazret-i Musa (as) ve Hazret-i Harun’dan (as) kalan asa ve elbiseler, Allah’tan bir sekine ve sancak bulunduğu, daha sonra bu sandığa kudret helvası dolu bir testi ve Yahudilerin şeriat kitabının da konulduğu rivayet edilir.
Bu sandık Hazret-i Davud (as) zamanında sarayda muhafaza edilmiştir. Hazret-i Süleyman (as) sandığı mabedin “Kudsü’l-Akdes” denilen özel bir bölümünde koruma altına almıştır.
Nihayet Milattan önce 586 yılında Babil Kralı Buhtunnasır (Nebukadnezzar II) büyük bir savaşta Kudüs’ü yakmış, Süleyman mabedini yıkmış, Yahuda Krallığına son vermiş, Yahudileri esir almıştır. Bu esnada sandığı da ele geçirdiği rivayet edilmektedir. Sandığın akıbeti hakkında daha sonra bilgi alınamamıştır.
İsra Suresi 4 ve 5. ayetlerde, Yahudileri perişan eden bu facianın böbürlenmelerine bir ceza olarak geldiğine işaret edilir.
Batınî Yorumlar
Bu sandığın şimdi nerede olduğu bilinmiyor. Fakat Yahudilerin iki bin beş yüz yıl önce bu kutsal emaneti koruyamadıkları biliniyor.
Yahudi kaynaklarında adından sıkça bahsedilen bu kutsal emanet, şimdilerde sembolik bir belge hüviyetine düşmüştür. Çünkü aslı kaybolmuştur.
Aradan Hazret-i İsa (as) geçmiş, Hazret-i Muhammed (asm) geçmiş ve bu sandığa zaten ihtiyaç kalmamıştır.
Her ne kadar Yahudi kaynaklarında kıyametten önce Mesih tarafından tekrar ortaya çıkarılacağına inanılıyorsa da…
Ve her ne kadar Risale-i Nur’da Asa-yı Musa gibi Hazret-i Musa’nın (as) asâsına izafe edilen bir eser ve hatta yer yer Risale-i Nur için de Asâ-yı Musa sıfatı kullanılıyorsa da… Ve her ne kadar aslı vahye dayanan ve Hazret-i Ali’nin (ra) bir tılsımlı manzum eseri olan Sekine de Risale-i Nur terminolojisi içinde yer alıyorsa da…
Yahudilerin koruyamadığı bir kutsal emanetin Risale-i Nur’un uhdesinde yer aldığını iddia eden batınî yorumlara girmeye ihtiyaç olmadığı kanaatindeyiz. Eski tabutlarda aramanın, eski sandıklarla tanıtmanın Risale-i Nur’a değer katacağı kanaatinde değiliz.
Çünkü batınî yorumlar Risale-i Nur’un ana vizyonuna gölge düşürecek, nazarları başka zayıf noktalara çekecek, yeni ve gereksiz bir fikir karmaşasına sebep olacak ve Risale-i Nur bundan olumsuz etkilenecektir.
Buna gerek yoktur. Risale-i Nur’u, Risale-i Nur ile tanıtmak kifayet eder.
Dipnotlar:
1- Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 10/33, 14/44; Tesniye, 10/8; 31/26; Çıkış, 26/33-34, 30/26, 40/5,21
2- Bakara Suresi: 248