Suat Gümüş: “Çocukluktan sureleri ya ağızdan ya da Türkçeden öğrenirken Türkçede olmayan bazı harfleri yanlış öğrenebiliyoruz. Fatiha’daki “Ğayri’l-mağdubi aleyhim” ifadesini “Gayri’l-mağdubi” şeklinde Arapça’daki Ğayın harfi yerine gaf harfi veya gafa yakın bir şekilde telaffuz edilebiliyor. Ben bu hususlarda çok vesveseli olduğumdan acaba doğru mahreci öğreninceye kadar yıllarca namazda “Ğayri’l-mağdubi” yerine “Gayri’l-mağdubi” şeklinde hatalı bir telaffuz mu yaptım şeklinde vesveseye kapıldım. Bu durumda namazlarım sahih olmadı ise benim ne yapmam gerekir? Beni bu konuda aydınlatır mısınız?”
Üzerimizden Buldozer Geçmiş Gibi
Namazın farzlarından biri kıraattir. Yani Fatiha suresi ve zamm-ı sureleri manasını bozmadan okumak, namazın içindeki diğer dua ve tesbihleri düzgünce okumaktır. Özellikle Fatiha suresi başta olmak üzere zamm-ı sureler namazın omurgası hükmündedirler.
Peygamber Efendimiz (asm) “Fatihasız namaz olmaz”1 buyurmuştur. Şâfiîlerde bu yüzden Fatiha okumak ve cemaatle kılanlardan her birinin kendi Fatiha’sını okuması farzdır. Hanefilerde ise Fatiha okumak vaciptir.
Ancak bizlerin, çoğumuzun, ahir zaman nesli olarak, üzerimizden buldozer geçmiş gibi, zamanında namazın kıraatini düzgünce yapacak kadar bir dil terbiyesi alarak yetiştiğimiz söylenemez. Namaz kılmamaya ve ibadet yapmamaya ayarlanmış bir nesiliz biz!
Küçüklükten kendisi veya anne babasının gayretiyle, camilerden namaz kılacak kadar bir sure ve dua bilgisini edinenler şanslı bulunuyorlar. Hususi kurslara gidenler ve kendisini yetiştirenler elbette olmuştur. O ayrı mesele!
Ne kursa, ne camie gitmeden, ne hususi çabalarıyla öğrenme imkânı bulmadan ibadet yaşına gelmiş insanımızın sayısı az değildir.
Dilimizin Zevk-i Ruhanisi Kaçmış
Ne olacak bizim halimiz? Namaz kılmak istesek bile, dilimiz vaktiyle kırılmadığı için, sure ve dualara dönmüyor. Harfleri doğru telaffuz edemiyor. Nefsimizde bir yabanîlik var. Dilimizin zevk-i ruhanisi kaçmış!...
Şeytan da oturmuş, bunun üzerine ekmek yemek istiyor. Bize, “Zaten bilmiyorsun. Yanlış okuyorsun. Sen namaz kılamazsın! Namazda böyle yarım yamalak okumak günahtır!” gibi sağdan yaklaşarak bizi namazdan soğutmaya çabalıyor.
Biz de en masum bir yaklaşımla, “önce dua ve sureleri ezberleyeyim, sonra namaz kılmasını şöyle güzelce öğreneyim” diyoruz, namaz kitabı da alıyoruz, ezberlemeye ve öğrenmeye de başlıyoruz. Ama “tam” öğrenince kılarım gibi masum bir gerekçeyle namaz kılmayı geciktirdikçe geciktiriyoruz.
Oysa ömür geçiyor. Hayatımız hızla ahirete koşuyor. Kıldım kılacağım derken ölüm kapımıza gelip dayanıyor! Nefesimiz sayılıdır!
Ne var ki bunlar da şeytanın taktikleridir. Şeytan karşımıza geçip, “Namaz kılma!” demiyor. Şeytan kurnazdır. “Kıl ama iyice bir öğren de kıl! Sonra Allah namazı yüzüne vurmasın!” gibi sözlerle yumrukları habire sağdan geçiriyor.
Kendimizi Seccadeye Atacağız
Yapacağımız tek şey, yanlış doğru demeden, oldu olmadı vesvese etmeden, ezan okunduğunda kendimizi bir seccadeye atacağız. Bildiğimiz kadar, bildiğimiz dua ve surelerle namazımızı kılacağız. Bu namaza oldu mu demeyeceğiz! Bu namaz inşallah olmuştur! Niyetimizin sıhhatine, kalbimizin Allah korkusuna Rabbim inşallah bu namazı kabul etmiştir.
Göç yolda düzülür demişler. Bu, namazda da geçerlidir. ‘Önce öğren, sonra kıl!’ yok! ‘Bildiğin kadar kılarak öğren!’ var! Ya yanlışsa… Bir namaz kitabı al ve düzelte düzelte kıl!
Bu, zor değildir. Düzeltinceye kadar okudukların makbuldür, korkma! Ama düzeltmeye gayret et! Oluyormuş diye yanlışta kalmaya devam etme!
Bediüzzaman der ki: “Zahir-i şeraite muvafık olarak işlediğin ameline, “acaba sahih olmuş mu?” deyip vesvese etme! Fakat “kabul olmuş mu?” de, gururlanma, ucba girme!”2
Kasten olmamak şartıyla, yanlışlıkla harf değiştirmeyle, hareke değiştirmeyle namaz bozulmaz! Günah da olmaz! Korkma! İşe Fatiha suresinden başla! Yazılanları yazıldığı şekliyle ezberlemek kâfidir. Türkçe’de olmayan harfleri yakın söyleyiş biçimleriyle öğrenmek geçerlidir. Allah kabul etsin.
Dipnotlar:
1- Ebû Davud, Salât, 136.,
2- Sözler, s. 310.