Afyon’dan Halit Kara: “Risale-i Nur’larda geçmiş Hadisler ve Efendimizin (asm) mu’cizeleri sahih midir? Mesela sol eliyle yemek yiyene beddua edilmiş, adam bir daha elini kullanamamış...bahsini nasıl anlamalıyız?”
Su-i Zan Etmeyelim
Şu bir gerçektir ki, insanlık tarihinde Hazret-i Muhammed’in (asm) hadisleri derecesinde sıhhatli belgelere dayanan pek az vakıa veya söz vardır. Olanlar da yine vahiy kaynaklıdır. Karbon testiyle tespit edilenler dışında hemen her vakıanın şöyle ya da böyle sıhhati yaralıdır. Bizim hadis ilmine göre ifade edersek “mevzu” veya en azından “şaz” kaynaklara dayalı bir yığın tarihi vesika vardır. Üzerine tarih bina edilmiştir.
Hadis kaynaklarına gelince, fevkalade sıhhat ölçülerinde tespit edilmiş ve ince eleklerden geçirilmiş belgelerdir.
Bunu niye söylüyorum? Hadisleri okurken insaf ölçülerini elden bırakmayalım, eğer bir rivayet yanlış amel yapmamıza neden değilse “bir yorumu vardır” diyerek okuyalım ve hem rivayetler, hem de rivayetler üzerinden Muhaddis âlimler hakkında su-i zan etmeyelim diye.
Şunu da teslim edelim: Muhaddis alimler en az bizim kadar hakka ve hakikate aşina, ateşten kaçar gibi yalandan ve kizbten kaçan bir karaktere sahiptiler. Allah onlardan razı olsun.
Tartalım Elbet
Hadislerin sıhhat ölçülerini tartmayalım mı? Tartalım elbet! Ancak sıhhatli hadislerin her birinin güçlü ellerle ve güvenilir kaynaklarla bize ulaştığını, güvenilmeyen hadislerin daha ilk baştan, ilk dönem alimlerince “mevzu=uydurma” sınıfına alındığını ve ayrı tutulduğunu da teslim edelim.
Risale-i Nur’da geçen hadisler ve Hazret-i Muhammed’in (asm) mucizeleri, sıhhat ölçülerine sahip, güvenilir hadis kaynaklarınca belgelenen rivayetlerdir. Zaten Bediüzzaman da özellikle Peygamber Efendimiz’den (asm) mucizeler aktardığı “Mu’cizat-ı Ahmediye” risalesinde, ilgili mucizeyi rivayet eden kitaptan, rivayet eden sahabi ismi de dahil raviye kadar zincirde kim varsa zikretmiştir.
Dolayısıyla Bediüzzaman rivayetleri kaynaksız sıralamamıştır. Rivayet zincirini ve kitap isimlerini vererek, hadis kürsüleri için önemli bir tetkik imkânı da vermiştir.
Kibir Varsa
Ancak her rivayeti anlamakta güçlük çekmemiz gayet normaldir. Sırrını ve hikmetini anlamadığımız rivayetler olabilir. Her şey bizim malumatımıza tabi değildir.
Anlayamaz isek de, piyasa nadanları gibi hadisi bize aktaran zevat-ı muhteremi itham edici yaklaşımda bulunmamız doğru değildir. Bunu edebe mugayir buluruz.
Bahse konu rivayet şöyledir: Seleme İbnü’l-Ekva’ (ra) anlatıyor: “Resûlullah’ın (asm) yanında bir adam sol eliyle yemek yemişti. Peygamber Efendimiz (asm): “Sağınla ye!” buyurdu.
Adam: “Yiyemiyorum!” dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm): “Yiyemez ol! Onu böyle demeye kibri sevk etti!” buyurdular. Bundan sonra adam elini ağzına kaldıramadı.”1
Rivayet budur. Müslim’de, Beyhakî’de, Darimî’de, Kadı İyaz’da ve nihayet Bediüzzaman’da geçen bir rivayettir.2
Bediüzzaman’ın bu rivayeti aktarma sebebi, Peygamber Efendimiz’in (asm) sözünün ve duasının derhal tesir ettiğini ispat etmektir. Rivayet bu hikmete uygundur. Bu hikmete uygun başka rivayetler de zikredilmiştir.
Aradığımız hikmete gelince: Belki bu, Hazret-i Peygamber’in (asm) emrine karşı kibirli olmanın kefareti olabilir. Bu kefaretle adamın kibri gitti, adam pişman oldu, günahı affedildi ve bir günahın ağır yükünden kurtuldu.
İş böyle olması halinde nezaket çerçevesinde bir af formülü izlenmiş olmaktadır.
Dipnotlar:
1 Müslim, Eşribe 107, (2021).]
2 Mektubat, s. 180