İnsan konuşur, çünkü kelâm iradenin ve imanın tecellîsidir.
Lakin ne zaman ki hak karşısında susar, batıla karşı sessizleşirse; işte o zaman dilsiz bir şeytana dönüşür. Zira “hakikat” ancak cesaretle, sadakatle ve sadırdan gelen kelamla yaşar. Kitabî değil, hitabî bir ruhtur bu. Sessiz kalmak, hele de zalimin zulmüne, cahilin cehaletine, müstebitin keyfiliğine karşı susmak; sadece susmak değildir, zulme dolaylı bir ortaklıktır.
Söz, sadırdan gelmeyince sadra şifa olmaz. Biri çıkar ve der ki: "Eskiyi unutun! Artık böyle doğru olacak bundan başka doğru yoktur, yalnız doğru olan benim söylediğimdir" tarzında derse toplumun tepkisini tamir edemez. Çünkü mutlak güç, insanı bozar; hele ki ene ile şişen, hayalde yaşayan, cehalet kulesinden düşen bir beşer elindeyse. İşte o zaman hukuk, hukuksuzluk olur; adalet, masal olur. Merhamet, muhabbet ve hakikat yerini korkuya, vahşete, hatta soykırıma bırakır.
Unutmamalıdır ki insanoğlu susanların rehberliğinde felâketini yaşamaya başlar. Oysa ki, kalbi Hakk’a nazır olanın Hızır’ı da hazır olur. Tevhidin izini sürenin niyazı semaya çıkar; baharı, yazı rahmete döner. “Zahmet oldu” diyene, “Bilâkis hizmet oldu, rahmet oldu, sıhhat oldu!” demek bir erdemdir, bir irfandır.
Yahşi ile vahşiyi ayıramayanların çoğaldığı, şerefli bir adamın ardından “kabadayıydı” deyip geçiştiren bir çağdayız. Lâkin unuturuz ki, izzetle verilmeyen mal; bir gün zilletle, kesretle alınır. Parayı hayra harcamayanı, para bozar, boza boza harcar.
Dilsiz şeytan olmamak için, sözün hakkını vermek gerekir. Satırdan değil, sadırdan konuşmalı. Şatırın değil, Fatır’ın feyzinden beslenmeli. Zira batıl, yanlış ile; zulüm, karanlık ile; istibdat, zorbalık ile düzeltilemez. Fitne, körükle söndürülmez. Ancak imanla, ilimle, hikmetle, merhametle söner.
Ve unutma ey hakkı üstün tutan! Gayret edenlere hayret edenler çok olabilir, ama sen yine de gayret et! Çünkü gayretsiz kalan her toplumun sonu hazindir. Susma! Susarsan sadece bir insan değil, belki bir nesil, bir millet dilsiz şeytan olur...