Necati Avcı: “İslam dininde ücret belirleme kıstası nedir? Yöneticinin aynı işi yapana farklı ücret vermesinin kitapta yeri var mı? Bu dünyada alın terinin karşılığını alamayan işçinin ahirette alma durumu var mı? Bir memurun içine sinmeyen bir yöntemle verilecek ücreti reddederek, ücretini ahirete bırakması doğru mu? Bu konuda Bediüzzaman’ın görüşleri nelerdir?”
Ücretleri Serbest Piyasa Belirler
İslam dininde ücret belirleme kıstası serbest piyasadır. Serbest piyasada aynı ağırlıktaki, aynı zorluktaki ve aynı ehemmiyetteki işe ne ücret ödeniyorsa, benzer zorluktaki ve önemdeki işe ödenen ücretin hakkı da o ölçüde olacaktır.
Kıstasın serbest piyasa olması, işçinin ve işverenin hukukunu korumak açısından önemlidir. Peygamber Efendimiz fiyatların serbest rekabet ortamı içinde, kendi kurallarında oluşmasına ehemmiyet verirdi. Bir ara Medine’de fiyatlar yükselmişti. Halk Resulullah’tan fiyatların yükselmesini önleyecek tedbirler almasını istemişti.
Bunu Resulullah (asm) istemedi ve şöyle buyurdu: “Fiyatları belirleyen, daraltan, genişleten ve rızık veren Allah’tır. Benim asıl istediğim, haksızlık olmamasıdır.”1
Teri Kurumadan Ödenmeli
Kur’ân nazarında insan, çalışması, verimliliği, başarısı, işi sahiplenmesi ve özverisi derecesinde hak sahibidir.2 Mahşere dönük bir hakkın kalmaması için işçi haklarının zamanında ve eksiksiz verilmesi konusu Peygamber Efendimiz’in (asm) de tavsiyesidir.
Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdu ki: "Allah şöyle dedi: "Üç kişi vardır ki, kıyamet günü ben onların düşmanıyım: 1-"Benim adıma (yemin) edip sonra gadreden kimse, 2-Hür bir kimseyi satıp parasını yiyen kimse, 3-Bir işçiyi ücretle tutup çalıştırdığı halde, ücretini vermeyen kimse."3 Keza Resûlullah (asm) "İşçiye ücretini, teri kurumadan önce veriniz."4 Buyururdu.
Esas olan işçinin hakkının eksiksiz ödenmesidir. Devlet, toplum, örf ve gelenekler, işçi ile işverenin ortak mutabakatı… vs gibi değişik kurumlar hak ödenme şeklini belirleyebilirler. Haksızlık, hîle ve aldatma olmadıktan sonra her şekil meşrûdur. Bu şekillerden hangi şeyin hak olduğu, hangi şeyin hak olmadığı meselesi işveren ile işçi arasında önceden belirlenip bir anlaşma ile imza altına alınırsa, sonradan doğacak tartışmaların önü alınmış olacaktır.
Günümüzde sosyal devlet anlayışı ile işçi ve işveren arasında birtakım düzenlemeler yapılmıştır. İşçinin sigortası, sağlık giderleri, ikrâmiyesi, emeklilik maaşı, kıdem tazminatı, ihbar tazminâtı... vs. olarak işçi lehine doğan haklar kanunların ön gördüğü ve işçinin de hak ve hukûkunu koruyan ödemelerdir. Bu ödemeler eğer işçi hakkını gereği gibi gözetiyorsa, şer’î olmadığı iddiâ olunamaz. Bu ödemeleri kısmak işçiyi zarara uğratıyorsa, işçinin hakkı yenmiş olur. Bu kul hakkıdır.
Helalleşmek Unutulmamalı
Bazen devletin ön gördüğü rakamların da işçinin tam hakkını karşılamadığı bir gerçektir. Bu durumda iş verenin, devletin kısır sınırlarını aşarak elinden geldiğince işçisine takviye yapması bir gereklilik halini alır. Bunu işveren, işçisinin özverisine, verimliliğine, çalışkanlığına ve verdiği güvene bağlı olarak kendi fazlından yapar. Hiçbir zorlama olmadığı halde kanun sınırlarını aşmak bazen bir fazîlet, bazen de işin bir gereği olur.
Bu konuda ortak bir rakamda buluşup helâlleşmek daha doğru olur. İşçi de, çalıştığı dönemde kendi hakkını gözeten ve hak ettiği parayı ödeyen iş vereni hakkında işi yokuşa sürmekten kaçınmalıdır. Çünkü hak ettiği paradan fazlasını istiyor ise, bu işçi için de kul hakkını mucip olacaktır.
Dipnotlar:
1- Tirmizi, Büyû 73.
2- Necm Sûresi: 39
3- Buharî, Büyû 106
4- Kütüb-ü Sitte, 17/296