"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tevekkül ve vazifeyi bilmek

Talha İlhan
29 Kasım 2021, Pazartesi
Biz insanların bu hayattaki temel gayesi Allah’ın rızasını kazanmak değil midir?

Peki Allah’ın rızasını kazanmanın yollarından biri de tevekkül değil midir? Bir âyet-i kerîmede, “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığında kalpleri ürpertiyle titrer, O’nun âyetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rab’lerine tevekkül ederler.” 1 buyurulmuştur. Demek oluyor ki bizim dayanak noktamız yüce Rabbimiz’dir.

Unutmayalım ki, iman hem nurdur hem de kuvvettir. İnsan iman kuvveti ile her türlü musîbete karşı çıkabilir. Ama tevekkül tembellik değildir. Üstad Bediüzzaman ilhamî bir surette bize izahını yapıyor: “Meselâ, tertib-i mukaddematta (neticeye varılması için sebeplere başvurmakta) tefviz (havalecilik), tembelliktir. Terettüb-ü neticede tevekküldür. Semere-i sa’yine (çalışmanın meyvelerinde) kısmetine rıza kanaattir; meyl-i sa’yi (çalışma meylini) kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa, dûnhimmetliktir.” 2

Biz bir işe başlarken ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyebiliyorsak ne mutlu bize. Çünkü hatırlamak gerekir ki, ‘’Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız .‘’ Biz, Rahman ve Rahim olan Allah’a güveniyoruz. Yine bir âyette Cenab-ı Hak, “O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar (mü’minlere): “Bunları, dinleri (Allah’ın yardım edeceğine dair inançları) aldattı.” diyorlardı. Kim de Allah’a tevekkül ederse şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlûp eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir” 3 buyurmuştur. Biz ademoğulları aziz ve hikmet sahibi yüce Rabb’imizden başka kime güvenebiliriz ki?

Tevekkül bizi Allah’a yaklaştırır. Allah’a yakınlaşmayı Üstad Bediüzzaman, ‘’O’nu bulan herşeyi bulur. O’nu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur” diyerek bize bu hakikati gösterir. “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” diyebilecek bir imana sahip olmak önemlidir. Çünkü kibir sahibi olmak imanlı bir insana yakışmaz.

Nasıl ki meyvesi çok olan ağacın dalı başını yere eğiyor, olgun ve akıllı kişiler de boynunu büker. Çünkü o kişilerde kibir bulunmaz. Kibir zayıflığın göstergesidir. Tıpkı gururun âcizliğin göstergesi olması gibi. Âciz insan kırk yılın başında iyi bir şey yapar, bu yüzden onunla gururlanır. Yüce Allah gurur için bu mu’cizevi cümleyi Kur’ân’da Bakara Sûresi 206. âyette söylüyor.  ‘’Ona, “Allah’tan kork!” dense gururu kendisini günaha sürükler. Ona Cehennem yeter! Orası ne kötü bir yataktır!’’

Bizler vazife-i kudsiye dairesinde üstümüze düşeni yaptıktan sonra gerisini yüce Allah’a bırakmakla yükümlüyüz. Üstad vazife-i kudsiye için bu cümleyi kullanmış: ‘’Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla ‘Herkes beni dinlesin?’ diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun?’’

Bizler üstümüze düşen işleri yapalım, yeter.  Zaten yaptığımız işlere bakmak kendi hatamızı görmemiz için yeter. Biz kim, vazife-i İlâhiye karışmak kim?

Dipnotlar:

1- Enfal Sûresi 2. âyet (8/2).

2- Mektubat, Hakikat Çekirdekleri.

3- Enfâl Sûresi 49. âyet (8/49).

Okunma Sayısı: 1509
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı