"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sultan Alparslan’dan Yeni Zelanda’ya

Zeynep ÇAKIR
09 Nisan 2019, Salı
Sultan Alparslan 1071 Malazgirt Muharebesini kefen niyetine giydiği beyaz bir kıyafet ve sarık, askerine Cuma vakti kılınan namazının ardından yaptığı ihlaslı ve makbul dua ve tabii ki meşhur Türk savaş taktiği olan hilal tekniğini kullanarak idare ettiği müthiş bir meydan muharebesi ve ‘ölürsem şehit kalırsam gazi’ inancının bütün maneviyatının cenk meydanında şahlanmasından kaynaklanan cesaret ve gayret sonucu kazandı.

Bizans İmparatoru Romen Diyojen ise cengaver dirayetli bir komutan olmasına rağmen, gücün sahibinin kendisi olduğunu, savaşı mutlak surette kazanıp Alparslan’ı bir katırın kuyruğuna bağlayıp sürükleyeceğini ya da demir kafes içine koyup Bizans şehirlerinde halka ibreti alem olarak göstereceğini iddia eden esareti tatmadan önce zaten çoktan kibrinin esiri olmuş bir şahsiyetti. 

Savaş kazanıldı, Romen Diyojen esir alındı. Alparslan’ın huzuruna getirildi. Sultan sordu; “Ben size esir olsam ne yapacaktınız?” 

Romen Diyojen, yukarda yazılanları tekrar etti. Muhtemelen ‘siz de beni öldürürsünüz ya da benim yapmak istediğim şeyi siz bana yaparsınız’ diye de ilave etti.

Fakat Sultan Alparslan, ülkesini korumak amaçlı savaş meydanında olan bu gayretli, dirayetli imparator ve komutanın hakkını teslim eden bir konuşma sonucunda galip taraf olarak savaş tazminatı imparatorun canının bağışlanması için yüklü bir fidye ve yıllık vergi ve istenilen zamanda askeri yardım gönderme şartlarını içeren bir antlaşma karşılığı “gidebilirsiniz, ülkenize dönmekte serbestsiniz” cümlesiyle Diyojen’in  hürriyetini iade etti.

Romen Diyojen; “Sizin büyüklüğünüz ve savaşı neden kazandığınızı şimdi anladım” dedi, mahçup ve hakkı hak sahibine veren bir teslimiyetle. 

Fakat Diyojen’in yanındakiler küçüktü, ahlakları bozuk ve arkadan vuran cinstendi. 

Diyojen, Bizans şehirlerinde -ki bunlar Tokat Amasya Adana Kütahya yani Türk Yurdu olmadan önceki şehirlerdi- kendine ihanet eden ve yeni imparator askerleriyle çarpışa çarpışa ve nihayet yakalanarak İstanbul’a, yani Bizans başkentine getirildi. Burada gözlerine mil çektirildi ve Kınalıada’da bir manastıra hapsedildi. 

Orada da yaralarının acısına dayanamayarak kısa bir süre sonra öldü. 

Alparslan’a reva gördüğü fakat gerçekleştiremediği herşeyi kendisi yaşayarak ve onun yapmadığını kendi halkı ve idarecilerinden görerek... 

Hasılı demem odur ki, Anadolu’nun kapısı Türkler’e Malazgirt’le açıldı. Doğru, fakat kılıcın hakkı kadar salabet, samimiyet ve ihlâsın hakkıyla gönüller de İslama açıldı, kalpler feth edildi. Ve bu fütuhat asırlar boyu aynı telâkki ile devam edegeldi... Bunda Türklerin bahusus  Osmanlı’nın şeref payı çoktur. İslamın sancaktarlığı payesini de Abbasilerden bu yana 1000 yıl boyunca işte bu ruhla şerefle taşımışlardır. 

Fetih bir yurdu İslama açmak ise o zamanlar kılıçla kalemle yapılanı bugün ilim, samimiyet, doğruluk miftahıyla yapacağız. 

Ve bizim kaybettiğimiz bu meziyetleri başkasında gördüğümüzde kıskanmayacağız, örtmeyeceğiz.

Işte bir terör hareketi oldu, bir deli güya İslamın nurunu söndürecekti. Bunu dinin masum müntesiplerini katlederek ve Kosova’nın Bizans’ın Ayasofya’nın intikamını alıyorum sanrısıyla yaptığını zannetti. Belki tek belki de organize bir işti bilmiyoruz, ama 50 şehid bedeline belki yüzbinlerin İslamı tanımasına ve hidayetine hiç bilmeden ve tabii ki kahrından ölse yeridir vesile oldu. Ve kendisinin yaptığına duyulan tepkiler ve uyanan vicdanlar dehaletiyle olmaya da devam edecek. 

Bunda Yeni Zelanda başkanınının dirayetinin ve samimiyetinin etkisi ve katkısı çok

. Biz de bu hakkı teslim edeceğiz. ‘

Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlar’ deyip üstümüze düşen vazife neyse onu yapmaya devam edeceğiz. Aşağıdaki gibi  düşmanlık ve olumsuzluk içeren mesajlarla yapılanı baltalayıp hamasetle iş görmeyeceğiz: 

“Canlı yayında çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden 49 müslümanı öldürüp dünyaya izlettiler. Bir hafta geçti aklımızda kalan tek şey batının insanlığı. Biz daha çok öleceğiz.”

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Sultan Alparslan Malazgirt’te 200 bin kişilik Bizans ordusunu mahv u perişan etti, evet ama bundan sadece 1 yıl sonra Horasan’a yaptığı bir seferde kendi gibi Türk bir kale komutanı tarafından arkasından hançerlenerek şehit oldu. 

Birlik ve dirlik olmayan yerde fütuhatın olamayacağı ya da akim kalacağının, hasedin açtığı gediğin ibretli bir nişanesi de bu oldu.

Hasılı dışardaki düşmanları konuşup moral bozmak ya da onlara kızıp kahramanlık taslamaktan daha kısa bir yol var: ihtilaf, hased, gıybet, tembellik, havanda su dövme gibi düşmanlarımıza karşı silahlanmak. 

Bu dirayeti göstereni alkışlamaktan gocunmamak, vesselam. 

Fütuhatı hızlandıran olumlu ne kadar hal tavır aktif müdahale varsa onların tarafında olmak bize daha iyi gelir, bizi daha iyi kılar elbette.

Okunma Sayısı: 11022
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı