"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üsküdar’ı keşfetmek

Zeynep ÇAKIR
20 Ağustos 2025, Çarşamba
Yine eski zamanlardan bir zaman. Eve fırınlı aygaz almıştı annem. Öyle denirdi. Selpak gibi söyleniş işte.

Kâğıt mendillerde ilk çıkan bu marka olduğu için bütün kâğıt mendillerin ismi aynı marka ile anılır oldu. Ocak da öyle. Fakat hiç memnun kalmadık. Amcamın kızı gelmişti inceledi. Özellikle temizlikle ilgili tasarımları düğmeleri felâketti. Şikâyetlerimizi sıralamamız bitince: “Eee almayı bileceksiniz” dedi. Almayı bilmek için kriter neydi o zamanlar?  Yakınının memnun kalması... Ve o yakını annesiydi, sütannemdi, katiyen yaş tahtaya ayak basmaz, her şeyin kaliteli ve kullanışlı olanını seçer alır, evladiyelik kullanırdı. Biz de ona güvenerek aldık, ama meğer hem sütannem, hem annem bu kez yanılmışlardı.

“Almasını bileceksin” sözü kulağıma küpe oldu bundan sonra. Ama şimdi o kadar eleme sistemi var ki zaten ne alınıp ne alınamayacağını bilmek için çok da uzman olmak gerekmiyor.

Bundan mülhem geçenlerde bir arkadaşımla yaptığım geziye atıfta bulunmak istiyorum. Gezmek yetmez. Gezmesini bileceksin!😅

Evet bildiğimiz, çok sık uğradığımız Üsküdar. Gezecek görecek yerleri çok ve herkesçe biliniyor elbette.

Arkadaşımla niyet ve akıbet Kızkulesi Salacak hattında dolaşmak idi. Öyle de yaptık. Ama hava sıcak, güneş ikindi yakını ve sonrası olmasına rağmen yakıcı ve göz alıyor. Biz de vurduk yukarılara. Gölgeli yerlerden biraz yürüyüp, yine uygun bir sokaktan aşağı inmek maksadıyla. Üsküdar’ı süsleyen sahil camileri malûm. Valide-i Cedit, Mihrimah, Şemsipaşa/ Kuşkonmaz Camileri...Fakat hemen yukarısında Salacak sırtlarına hâkim ve denize nazır, Rumî Mehmet Paşa, Ayazma, İmrahor Camileri bizi günün içinden çekip çıkarıyor, avlularında nefeslenmeye, uhrevî bir atmosfere hem de sakin sessiz sokaklarıyla nezih bir gezintiye davet ediyor. Bir tarafta  zenginliğin hükümdarı sitelerin deniz gören manzaralı şaşaası, öte yanda hâlâ arnavut kaldırımlı Osmanlı bakiyesi sokağın eski çeşmeli, cumbalı kafesli pencereleri... Biri ne kadar bugün ve bizim hayatımızdan imkânlar açısından uzaksa, diğeri geçmiş güzel zamanların ruha dinginlik veren esintisi.

İstanbul işte böylesi giz, sır keşif ve tezatlar beldesi. İmrahor Camii’nin karşısında bir fırının önünde oturduk. Bu kez de sanki dönem 80’ler. Bir manav, hat sanatı ile modern resim çalışmalarını harmanlayıp sergileyen bir atölye, hayret!  Suyu akan bir çeşme, caminin karşısındaki parkta manzarayı bozan bu dekorun tamamen dışında kendi kafalarına göre takılan gençler... Fakat bizim keyfimiz yine de yerinde. Geçmiş ve geleceği hem sohbette,  hem adımladığımız her sokakta yaşıyoruz ya. İnsan zaten tezatların halitası. Mekânların böyle oluşuna neden şaşıralım? 

Dinlendikten sonra bayır aşağı vuruyoruz ki bizi Üsküdar Mevlevîhanesi selâmlıyor. Arkadaşım biraz malumat ediniyor. Karşı yol Aziz Mahmud Hüdayi’ye çıkıyor. İmrahor’un köşesinden kıvrılan yol ise Doğancılar yokuşuna. İstanbul’un birbirinden bağımsız gibi gelen ve farklı yollardan gidilen mekânlarının o tepelerde nasıl zincirleme birleştiğini görmek ayrı bir heyecan. Bunu aynen karşı tarafta Eminönü-Fatih güzergahında defalarca deneyimleyenler iyi bilir. Yokuş aşağı  inerken şu meşhur Gastronomi Sokağı nerede diye soruyorum . Meğer Valide-i Cedit’in arka avlu kapısına bakan sokak araları. 

Bildiğim, ama böyle ünlü ve kalabalık olduğunu bilmediğim meşhur sokak. Yukarıdaki tenhalıktan sonra aşırı bir kalabalık ve yeme içme aktivitesinin tasallutuna uğramış gibiyiz... Galiba zaman makinasından çıktık artık. Sokaktan camiye doğru geçerken aklımda tek bir cümle. Bu sokağa bekâr giren evli çıkar. Muhafazakâr kesimin seyrangâhı olmuş gerçekten. Valide-i Cedit avlusu da kalabalık. Sanat merkezi olmuş orası da ama, uhrevî havasının tesiri sahilin keşmekeşi sokağın çatal kaşık seslerini yine de susturmaya muvaffak oluyor. Biz hâlâ şehri tam keşfettik demeye muvaffak değiliz. Zaten öyle bir iddiamız da yok. Her gezi yeni bir şeyler öğretecek ki gezeceksin. Hâsılı gezmeyi bileceksin! İstanbul sağolsun varolsun öğretiyor her defasında...

Ve biz ömür boyu süren talebeliğe razı, bize sunacağı sürprizlere her seferinde yeniden tâlibiz.

Okunma Sayısı: 165
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı