Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Mağduriyet, din ve hukuk



Meclis'in gündeminde hararetli bir madde var: Üniversitelerde başörtüsüne "kısmî serbestlik" hakkı tanıyan kànun tasarısı...

Bu mesele Türkiye'nin başını çok ağrıttı; öyle anlaşılıyor ki, ağrıtmaya da devam edecek.

Zira, bu mesele maalesef esastan da, usûl yönünden de tam bir ucûbe haline sokularak Meclis'e taşınmış oldu.

Dolayısıyla, taraflar arasında yaşanan kavga ve tartışmalar da, tam bir kör dövüşü döngüsünde cereyan ediyor.

Partilerin meseleye yaklaşım tarzına bakıldığında, bu kısır döngünün kolaylaştırmak yerine işi daha da zora sokacağını görmek pekâlâ mümkün.

Görünen şu garabet tablosu, başkaca bir kılavuz istemez:

Anamuhalefet partisinin görüş ve yaklaşımını anlamak hiç de zor değil. Onlar, "başörtüsü serbestisi"ne şiddetle karşılar. Başörtülü (veya türbanlı) vatandaşları devletin resmî hiçbir kurum ve kuruluşunda görmek istemezler. Hatta, ellerinden gelse sokaktaki başörtülülere dahi müdahale etmekten çekinmezler. (Geçmişten örnekler var.) Bu meyanda sağlanacak her çeşit özgürlüğün, mahiyetini dahi bilmedikleri laikliğe zarar vereceğini, ilke ve inkılâpları berhava edeceğini iddia ediyorlar.

Netice itibariyle, bunlar dinî inkişâftan hoşlanmazlar; dolayısıyla, dine dayalı bir örtünme tarzına da şiddetle, yer yer hiddetle muhalefet ettikleri gayet açıklıkla söylenebilir.

Böyle "harbî" denecek bir tutum ve davranış, inananları aldatmaktan, yanılmaktan uzak olduğu gibi, hukukun üstünlüğüne sahip çıkanları da safına çekmekten haylice uzaktır.

* * *

Şimdi dönüp kavganın diğer cenahına bakalım...

Meclis'teki iki partinin (AKP–MHP) üzerinde uzlaştıkları formül şudur: "Başörtüsüne serbestlik hakkı sağlayan bu kànunî düzenleme, kesin olarak üniversite öğrencileriyle sınırlıdır. Örtünme, 'çene altı' şeklinde olacak. Bu serbestliğin dinle, yahut siyasetle bir bağlantısı yok; bu tamamen başörtülü öğrencilerin mağduriyetini gidermeye yönelik bir hukukî düzenlemeden ibarettir."

Âlâ... Demek ki, ortada herhangi bir "dinî hassasiyet" gerekçesi yok.

Esas gerekçe, bir mağduriyeti gidermek... Öyle mi?

Oysa ki, başörtüsünü takanların yüzde doksan dokuzunun esas gerekçesi "dinî hassasiyet" merkezlidir.

Siyasîlerin son şeklini vermiş oldukları kànun tarsarısında ise, bu gerekçenin esâmisi dahi okunmuyor.

Geriye kalıyor, kànunî yahut hukukî gerekçe...

Açıkça ifade edelim ki, meselenin bu yönü de ciddiyetten ve tatminkârlıktan uzaktır.

Çünkü, başörtüsü mağduriyeti sadece üniversite (o da hizmet alanlar) ile sınırlı değildir. Başka yerlerde ve başka alanlarda da aynı türden had safhada mağduriyetler var. Ki, maalesef bunlar söz konusu "kànunî hakkın" dışında tutulmuş durumdalar.

Oysa ki, din umumun mukaddes malı olduğu ve tahsis kabul etmediği gibi, hak ve hukuk da herkese eşit oranda yansımalı ve dahi yansıtılmalıdır.

Bütün bunların gözardı edildiği bir düzenlemenin, bize göre iler–tutar bir tarafı yok.

Hâsılı, hiç kimse dinî veya hukukî hak ve imtiyazdan mahrûm edilemez, edilmemeli.

GÜNÜN TARİHİ 6 Şubat 1937

Sonunda "laik"imizi bulduk

Tek partili Meclis'te bir gün önce kabul edilen 3115 sayılı kànunla, laiklik prensibi Anayasanın 2. maddesine dahil edildi.

1924 Anayasasında "Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir" şeklinde yer alan 2. madde, 6 Şubat 1937 tarihi itibariyle şu hale getirilmiş oldu: "Türkiye Devleti cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir."

Bu metinde yer alan 6 madde, esasında CHP'nin amblemindeki "Altı ok"u temsil ediyor.

Zira, bu maddeler henüz anayasaya girmeden evvel CHP'nin tüzüğüne dahil edilmiş ilkeler şeklinde duruyordu. Aynı ilkeler, İsmet Paşa ve altı partidaşının teklifiyle, anayasanın "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen" 2. Maddesi haline getirilmiş oldu.

* * *

Türkiye, bu tarih itibariyle yeni bir kargaşanın içine sürüklenmiş oldu: "Laiklik dinsizlik midir, değil midir?" kargaşası.

Aynı mânâdaki sıkıntı hâlâ bitmiş değil. Bunun önemli bazı sebepleri var. Bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkün:

1) Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı ve bağımsız şekilde yürütülmesi anlamına gelen laiklik, Türkiye'de tek yönlü bir şekilde tatbik edildi: Din, devlet işlerine karıştırılamaz; ancak, devlet istediği kadar din işlerine karışabilir. Bu tarzdaki uygulama, halen de berdevamdır.

2) "Dindara da, dinsize de ilişilmemesi" prensibini güden laiklik, Türkiye'de yine tek yönlü bir baskı unsuru şeklinde istimal edildi: Dinsize alabildiğine serbestiyet tanındığı halde, dindara görülmedik baskılar uygulandı. Bir mü'minin hususî ibadetine varıncaya kadar, her hal ve hareketine müdahale edildi. Zorakî müdahale, halen bitmiş değil.

3) Türkiye'deki laiklik uygulamasının, dünya üzerinde ikinci bir örneği bulunmuyor. Laikliği güyâ ithal ettiğimiz Avrupa'nın hiçbir ülkesinde meselâ kilise yönetimine müdahale edilmiyor; giyim–kuşam veya ibadet tarzına herhangi bir baskıda bulunulmuyor.

06.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.02.2008) - Millî gelir

  (04.02.2008) - Siyasetin gölgesinde kalmadan...

  (02.02.2008) - Hani ciddiyet, nerede samimiyet...

  (01.02.2008) - 'Dine aleyhtarlık meyli' ne zaman hortlar?

  (31.01.2008) - İzmirli’nin 94 yıl önceki tesettür makalesi

  (30.01.2008) - Çeteciler ne iş yapar?

  (29.01.2008) - Ne dindar, ne laik kesim memnun

  (28.01.2008) - Şahlanış mitingine katliâm kurşunları

  (26.01.2008) - 93 Harbi'nin hâşiyeleri

  (25.01.2008) - 93 Harbi'nde Halidîler'in cihadı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri