Şükrü BULUT |
|
Merd-i kıptî veya 68’liler... |
![]() |
Bazı aydınlarımız tek partili cumhuriyet dönemindeki tarihimizin yanlış yazıldığını ve resmî tarihin gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Vakıa doğrudur. Zira ortaya koydukları deliller, tarihin tersyüz edildiğini gösteriyor. Diyelim ki o istibdat günlerinde doğru bilgi veya belgeye ulaşmak zordu. Fakat çok partili döneme geçişten sonraki zamanlarda da tarihimizin doğru-dürüst yazılmadığını müşahede ediyoruz. 1960’lardan gelen zamanı yoğunca yaşamış neslimiz, Türkiye’nin üçte ikisinin “yakın tarihte” bilgisiz kaldığını bilmiyor. Son günlerde öğrenci hareketleriyle gündeme gelen “68 kuşağı” hakkında kimin ne bildiğini cidden merak ediyoruz. Asi bir gençliğin, tahsil gördüğü okulunu nasıl ateşe verdiğini, bindiği vapuru nasıl batırdığını, kürsüdeki hocasını nasıl öldürdüğünü, dış destekli devlet üniversitesinin bahçesindeki “atış poligonunun” nasıl inşa edildiğini tarih yazmayınca, fitili ateşlenmeyi bekleyen gençliğimiz de bilmiyor. Yeni nesiller, Türkiye’deki demokrasiyi kesintiye uğratmak için kullanılan marksist militanları tanımayınca onlar da o gün yaptıklarını “kahramanlık destanı” olarak günümüzde torunlarına aktarıyorlar. Herşeye isyankâr, ruhu materyalist felsefenin dinsizlik cenderesinde tutsak ve kendisiyle psikolojik savaşa tutulmuş bir gençlikten, Meclis kürsüsünde, gazete ve ekranlarda veya sivil toplum arenalarında “kahraman devrimci gençlik!” diye bahsedenlerin halini, salim bir kafaya sahip ve insanî değerleri esas alan aydınlarımız “merd-i kıptî”ye benzetiyorlar. Biliyorsunuz, “merd-i kıptî sirkatin fahr ile söyler” sözü toplumumuzda darb-ı meseldir. Yaptığı hırsızlıklardan övgüyle bahseden kıptî gibi, 68’liler de; demokrasiyi inkıtaa uğratan eylemlerde kullanıldıklarıyla ve ülkeyi tarihî zararlara sokmayı başardıklarıyla iftihar ediyorlar... Evvelâ Türkiye’nin Avrupa kültüründen gelmediğini bir yere not edelim. Bizdeki hürriyet hareketlerinin oradakiler ile karşılaştırılması ise büyük bir cehalet. Churchill’in Avrupa insanını 20’sinde devrimci, kırkından sonra kapitalist ve altmışından muhafazakâr olarak nitelemesi yalnızca onu ilgilendirir. Tarihî vak’alara uygun değil... Kaldı ki, yakın tarihimizdeki öğrenci hareketlerinin inisiyatifi bizde olmamıştır. Hürriyet ve demokrasiye barış içinde yürüyen Türkiye’ye, “barış ve demokrasi” karşıtı güçlerin Kemalistlerle birleşerek yaptığı müdahalelerde kullanılan aletlerdir üniversite hareketleri... DP iktidarına karşı sokakta anarşi çıkaranların hikâyesini okumuştuk. Kemalist devrimcilerle Marksist devrimciler arasındaki farkı hâlâ araştırmaya devam ediyoruz. 1968’de Avrupa’da düğmesine basılan bizdeki hareketin Marksist-Kemalist çizgide devam ettiği; failleri gazete sayfalarında ikrarlarda bulundukça daha da netlik kazanıyor. O dönemlerden kalan eski tüfeklerin hâla eski çizgilerinde devam ettiklerini satır aralarından öğreniyoruz. Ama artık eskisi gibi fitili ateşledikten sonra, organizatörler sıvışıp kaçamayacaklar. Hem millet tetikte, hem de teknoloji buna pek imkân vermeyecek. Yukarıda arz ettiğimiz gibi Avrupalı gençliğin elinde maalesef bir plan veya yol haritası yok. Yap-boz’larla yürüyor. Fakat bizim gençliğimizin sınırları, hakları, özgürlükleri ve hareket tarzı bin beş yüz seneden beridir ortada duruyor. O prensiplere uyduğu müddetçe dünyanın en faydalı, rehber ve nümune gençliği olan bizim gençliğimiz devrimcilik yerine “tecdîdî” benimsemiştir. O kendisini her gün yeniler, iki günü birbirine denk olmasının “gericilik” olduğuna inanır. Şuurlu gençlik, haricî hareketlere karşı çok uyanıktır. Ne kafasını, ne gücünü ve ne de kalemini başkasına kullandırtmaz. Bizim endişemiz tarihin tekerrürüdür. Gençlerin koluna yumurta sepeti asanların, yarın haklı olarak itirz edecek işçiyi de sokağa dökmesidir. En düşük memur maaşının yarısı kadar ücret alan asgarî ücretli işçiyi de üniversite öğrencisiyle birlikte organize edecek “global dinsiz tahribatçılar” bu hükümeti ciddî şekilde zora sokar, ama onu da aşan sıkıntılı neticelere yol açar. Allah muhafaza... 13.12.2010 E-Posta: [email protected] |