21. Yüzyılda, insanlık maddi ve manevi bir buhran geçirirken, dünya dönüyor, hayat devam ediyor ama hiç bir şey artık eskisi gibi değil. Âdeta yeni bir milat meydana geldi: Koronodan önce, koronodan sonra.
Koronodan önce dünyanın gelişmiş ülkeleri zevk-i sefa içinde, fakirlerin, gariplerin, mültecilerin perişan haline hiç dönüp bakmadan hayatlarına devam ederken, koronadan sonra hayatın ne kadar tatlı olduğunu görüp, kendi canlarının derdine düştüler. İnsanları bir birine kırdırmak için ürettikleri bombaların, füzelerin, ölüm saçan uçakların, ufacık bir virüse karşı hiç bir işe yaramadığını gördüler. Bilim dünyası laboratuvarlarda koronavirüse karşı ilaç ve aşı geliştirmek için harıl harıl çalışıyorlar. Dünyadaki savaşlar ve terör olayları bile koronavirüs molası vermiş görünüyor.
Koronodan önce AVM’lerden çıkmayanlar, oralarda yiyip için vakit geçirenler, evini, ailesini ve çocuklarını ihmal edenler, artık evlerinden çıkamaz oldular. Evinde, çoluk çocuğu ile birlikte vakit geçirmenin zevkini tadıp, aile yuvasının küçük bir cennet olduğunun farkına vardılar. Komşular kapı aralarında bile olsa, bir birleri ile daha sık görüşüp selamlaşır oldular. Eğlence merkezleri, kumarhaneler, sefahathaneler, meyhaneler boşaldı, insanlar evlerine, ait oldukları yere döndüler. Koronavirüs korkusu, dünya zevklerini acılaştırdı, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılanları ölüm korkusu sardı. Başka zaman silah zoruyla bile değiştirmek istemedikleri hayat tarzlarından bir anda vazgeçiverdiler. İnsanlar, sinemasız, tiyatrosuz, futbolsuz, eğlencesiz de yaşanabildiğini öğrendiler.
Koronadan önce medeni dünyada temizlik üstünkörü yapılıyordu. İnsanlar günde bir kaç defa ellerini ya yıkıyor, ya yıkamıyorlardı. Ağız ve burun temizliğini ise bilen pek yoktu. Koronadan sonra ise, İslam’ın 1400 sene önce getirdiği temizlik esaslarını uygulamaya başladılar. Yani 1400 yıldan beri abdest ve gusül nasıl yapılıyorsa, aynı şekilde el yıkamayı ve ağız ve burun temizliği yapmayı öğrendiler.
Koronadan önce gelişmiş ülkelerin sanayi ve ulaştırma sektörlerinde kullanılan fosil yakıtlar yüzünden karbon salınımı zirveye çıkmıştı. İnsanlar daha çok kazanmak, daha çok tüketmek, daha çok eğlenmek için havayı, suyu, toprağı kirletmekten hiç çekinmiyorlardı. Denizlerde balıktan çok plastik atıklarının bulunması, derelerden su yerine zehir akması, toplu balık ölümleri, modern insanların pek de umurunda değildi. Koronadan sonra Çin’de sanayi üretiminin durma noktasına gelmesi, insanların ve araçların sokağa çıkamaması yüzünden tabiatın biraz da nefes alması, hava kirliğini yüzde yimibeş oranında azalttığı ortaya çıkmıştır. Bu durumun orta ve uzun vadede sağlık sorunlarını azaltacağı belirtiliyor. Ülkemizde de bir çok ilimizde hava kalitesinin yükseldiği ifade ediliyor.
Atalarımız, “Bir musibet bin nasihatten iyidir” demişler. Bu koronavirüs de azgınlaşmış insanlığa nasihat alması için verilmiş bir musibettir. Ama, “insan çok zalim ve cahil” olduğundan, bir süre sonra bunu da unutacak mı? Üzerindeki virüs kâbusu kalktıktan sonra tekrar çılgınca ve sorumsuzca yaşamaya devam edecek mi? Umurız ki bu musibetten gerekli dersler alınır ve insanlar hayatlarına çeki düzen verirler.
Ne mutlu, hem rahmetten, hem müsibetten hissesini alarak hidayet yolundan gidenlere.