"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Münâzarât ve Muhâkemât’ın muhatapları

Abdülbakî ÇİMİÇ
27 Aralık 2021, Pazartesi
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (159)

Münâzarât, Bediüzzaman’ın devlet ve toplum anlayışının temel metinlerinden olması ve o günkü idarî ve toplumsal problemlere ışık tutması açısından halen önemini koruyan müstesna bir eserdir. Yazılmasından yüz yıl sonra bile ufuk açıcı yönleri bulunan Münâzarât’ın en dikkat çekici yönlerinden birisi de, doğudaki yerleşik ağalık ve şeyhlik kurumlarına ve onların dirençlerine yönelik tutumudur. Meşrûtiyet ilân edildikten sonra Şark vilayetlerinde etkin olan bazı aşiret önderlerinin ve şeyh âilelerinin, durumdan rahatsız oldukları bir hakîkattir. Rahatsızlığın görünen yüzünde Meşrûtiyet’in dine zarar vereceği düşüncesi görülürken, hakikî sebep Meşrûtiyet’in riyâset-i şahsiyeyi kırmasıdır. Meşrûtiyet’in ilânı ile birlikte şark vilayetlerinde Bediüzzaman’a bu minvalde sorular da sorulur: “Şu meşrûtiyet, büyüklerimizi, beylerimizi kırdı; fakat bazıları da müstahak idi. Hem de, maddeten bir şey görmeden yalnız meşrûtiyetin namını işitmekle, kendi kendilerine düştüler. Bunun hikmeti nedir?” 

Bediüzzaman’ın bu suale verdiği cevap: “Manen her bir zamanın bir hükmü ve hükümranı vardır. Sizin ıstılahınızca, o zamanın makinesini çeviren bir ağa lâzımdır. İşte, zaman-ı istibdadın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıcı keskin, kalbi kasî olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrûtiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, marifet’tir, kanun’dur, efkâr-ı amme’dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça tezayüt, kuvvet ihtiyarlandıkça tenakus ettiklerinden, kuvvete istinat eden Kurun-i Vusta hükûmetleri inkıraza mahkûm olup, asr-ı hazır hükûmetleri ilme istinat ettiklerinden, Hızırvarî bir ömre mazhardırlar. İşte ey Kürdler! Sizin bey ve ağa, hatta şeyhleriniz dahi, eğer kuvvete istinat ile kılıçları keskin ise, bizzarure düşeceklerdir; hem de müstahaktırlar. Eğer akla istinad ile, cebir yerine muhabbeti istimal ve hissiyatı efkâra tâbi ise, o düşmeyecek, belki yükselecektir.” 1 Bediüzzaman, yerleşik monarşik sistemlerin bölgenin yaşama tarzı şekline girmesine temelde İslâmî referanslara istinaden karşı çıkar. İslâm’a uygun, meşveret ve şûrâya dayalı meşrûtî bir sistemin bölgede de kabul edilmesi gerektiğine dair nasihatleri bu açıdan çok manidârdır.


Bediüzzaman'ın "Münâzarât" isimli eserinin İstanbul'daki Matbaa-i Ebuzziya'da basılan nüshası. (Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziya, 1327)

Muhâkemât, Ulemâya Müteveccihtir

Bediüzzaman’ın Münâzarât eserinden sonra Muhâkemât eseri, muhatap olarak toplumun farklı bir kesimi olan ulemâya müteveccihtir. Bediüzzaman, Muhâkemât ile, asırlardır süregelen ilim ehline yönelmiş ve onları İslâm’ın kışrından lübbüne intikal etmelerini istemektedir. Sıradan insanlarla konuşmasından doğan ve daha çok güncel içtimâî gelişmelere temas eden Münâzarât’ın aksine, Muhâkemât ulemâ ile yapılan tartışmaları ve yüzleşmeyi barındırır. Aslında bir tartışmadan öte, İslâm’ın anlaşılması ve hurafelerden arındırılması üzerine bir muhasebe, murakabe ve yöntem önerisidir. Kur’ân’ın esas olduğu, ezelî ve ebedî oluşunun asla tartışılamayacağı kesin bir kabul olarak sunulur. Muhâkemât’ın içindeki konu ve arayış bu kesin kabulün üzerine bina edilmiştir. Tefsir metodundan hadislerin kaynak olarak hükmüne, belli bir yorumla şimdiye kadar dinî anlamada hatalı yerleşik kabullerin, bugünkü anlamına kadar yer yer ezber bozan ifadeler barındırır. Hâl böyle olunca da İslâm’ın ruh-u aslisinden uzaklaşmış olan mevcut anlayışlarla çatışma durumu her zaman mevcuttur. Bediüzzaman, Muhâkemât eserinde bilimsel gelişmelerle İslâmiyet arasında bir çatışma olmadığını önemle belirtir. “İslâmiyet, fünûnun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakîkiyenin reis ve pederidir.” 2  tesbitini yapar. Oysa aynı çağda yaşanıyor olsa da bazıları halen yüzyıllar öncesinin zihniyetini sürdürmektedir. Bediüzzaman bu noktaya da şöyle işaret etmektedir. “Maatteessüf benim ile şu zamanın kıt’asında iştirak eden cümlesi; eğer çendan, sureten on üçüncü asrın evlâdıdırlar, fakat fikir ve terakki cihetiyle kurûn-u vustânın yadigârıdırlar. Güya muasırlarımız, üçüncü asrın nihayetinden on üçüncü asra kadar geçmiş olan asırların fihristesi veyahut enmuzeci veyahut melez bir kavimdirler. Hattâ bu zamanın birçok bedihiyatı, onlarca mevhumat sayılır.” 3

Muhâkemât, Bir Anlamda İçeriden Bir Din Muhâsebesidir

Bediüzzaman’ın Kur’ânî bakış ve görüşüne göre bu asrın bütün hastalıklarından kurtulmak için İslâm’ın ipine sımsıkı sarılmak, Kur’ân ve sünneti esas alan bir arınma yaşamak zorunludur. Münâzarât ve Muhâkemât, özellikle Eski Said döneminde yazılan eserlerin izlediği yol ve yöntemler bunu göstermektedir. Muhâkemât, bir anlamda içeriden bir din muhasebesi ve tartışması olarak görülür. İkinci Meşrûtiyet’in ilânıyla birlikte “istibdadın oluşturduğu seddin” yıkılmaya başlamasıyla, meşrûtiyet ve hürriyet fikri bütün İslâm dünyasında duyulur ve bir intibaha sebep olabilecek istidattadır. Ayrıca, bu gelişmeler terakkî fikrini geliştirip büyük değişimleri netice verme potansiyeline sahiptir. Çünkü bu vaziyet “milliyeti gösterdi” ve neticede, “Milliyet sadefinde olan İslâmiyetin cevher-i nurânisi tecelliye başlar.” 4 Bundan sonra İslâm âlemi meşveret ve hürriyet ile “perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde, İslâmiyet ışıklandı, ihtizaza geldi.” 5 Bu hâl, bütün Müslümanların, birbirlerine rabıta-i imâniye ile bağlandığını, bilâkis müşterek menfaatler ve tesanüd duygusu sayesinde, aralarında mânevî bağlar ve irtibat noktaları bulunduğunu gösteriyor. Bu yolla bütün İslâm âlemi, bir tek aşiret olarak yekvücut hâle gelme vaziyetini gösterebilir. Bu ihtizaz ve hareketlenme, ayrıca, Müslümanların büyük bir kuvvet ve destek kaynağının kendilerinin emrinde olduğunu da göstermesi açısından önemlidir. Bu ise, insanların daha önce ümitsizlikle dağılmış olan morallerini en yüksek noktalara ulaştıracak seviyede güçlü bir ümidin doğmasına vesile olacaktır. 

Böylece kuvvede olan imkânlar fiiliyata çıkarak maddî-mânevî fereç ve fütuhatı netice verecektir inşâallah.

Meşrûtiyet, dini muhafazada daha tesirlidir

Burada aktarılan hususlardan hareketle, Bediüzzaman’ın niçin yeni rejimde (meşrûtî sistemde) ısrarcı olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Diğer yandan, aşiret üyelerinin sözünü ettikleri belirsizliklere ve itirazlara karşı, meşrûtiyeti; “Eğer, meşveret şeriattan bir parmak müfarakat ederse, eski hâl yüz arşın ayrılmıştır.” 6 diyerek bu sistemin, şeriattan bir parmak ayrıldığı düşünülürse, eski hâl olan istibdadın yüz arşın ayrıldığını vurgulayarak cevap vermesi enteresandır. Ayrıca, meşrûtiyeti onlara iyice anlatmak ve açıklamak suretiyle inkılâbın hemen ardından, dinin tehlike altında olduğuna dair dini hassasiyetten kaynaklanan bazı endişelerini de izale etti. Hâlbuki Bediüzzaman’a göre meşrûtî sistem onların zannettiklerinin tam aksine İslâm’ı korumak için önemli bir vasıtaydı. Zira dini korumak işini “mağlûp biçare bir reise, yahut müdahin memurlara, veyahut mantıksız bir kısım zabitlere” 7 bırakmaktansa, “İslâm inancı” ve “dini hassasiyetler” gibi milletin ortak değerlerini birleştirici unsur olarak kullanmak, daha güvenilir, daha etkili ve daha iyi bir yoldu. 

Bunu da şöyle ifade ediyordu: “Yoksa efkâr-ı amme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslâmiye’nin madeni olan –herkesin kalbindeki şefkat-i imaniye olan– envar-ı İlâhînin lemaatının içtimalarından ve hamiyet-i İslâmiye’nin şerarat-ı neyyirânesinin imtizacından hâsıl olan amud-i nuranînin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir? Siz muhakeme ediniz.” 8

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 217. 2- Muhakemat, 2013, s. 25. 3- Muhakemat, 2013, s. 26. 4- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 242. 5- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 210. 6- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 222. 7- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 226. 8- Age, s. 223.

Okunma Sayısı: 1956
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    27.12.2021 07:41:56

    Hahh şöyle ya. Bir kurgu bir örgü içinde ele alınmalı anlatımlar. Bir sözün kökü var dalı budağı var.İklimi coğrafyası tarihi siyaseti edebiyatı var. Varoğlu var...

  • Ramazan Çalışan

    27.12.2021 06:36:59

    Bediüzzaman'ın ufkuna yetişilmez. Sadece, onun ufkuk istikametine doğru yürümek bile kafi.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı