Medyada ve sosyal medyada görüyorsunuz.
Son zamanlarda “…ÖCÜ düşmanlığı” konusunda en önde görünenlerin yakın mazileri ortaya çıkarılıyor ve eskiden sıkı taraftar oldukları anlaşılıyor.
Bu duruma kamuoyu genelde şaşırıyor. Zira Erdoğan’ın 2012’de Gülen’e yönelik -çok kinayeler de barındırdığı söylenen- “bitsin bu hasret” dâvetini ya unutmuşlar ya da unutmuş gibi yapıyorlar.
Sıradan insanlardan bahsetmiyoruz. Sıradan insanlar, yani komşularımız vs. öyle de olsa böyle de olsa kınamamak lâzım. Zira meselelerin arka planını bilmedikleri sürece insanları hüküm vermekte acele ettiği için kınayabiliriz, ama doğru hüküm vermediği ya da zikzak çizdiği gerekçesiyle kınamak gerekli değil.
Bizim dikkat çektiklerimiz, olayların arka planını bildiklerini iddia edenler.
Yani en azından bilmesi gerekenler: Gazeteciler, merkez siyasetçiler, bürokratik medyatikler…
Bu duruma düşürülenlerin bazıları kendince makûl açıklamalar yapabiliyor:
“Biz eskiden cemaati övdük, cemaatken övdük, cemaat olarak yaptıkları icraatı övdük” türünden açıklamalarla “onlar değişti biz de değiştik” havasını estiriyorlar.
Ama çoğu bu ayrımı dahi yapacak akıldan mahrum. Adeta kuyruğunu kıstırıp kenara çekiliyor ve yeniden havlayacağı yeni düşmanların geleceği yeni günleri beklemeye başlıyor.
Hâlbuki herkes biliyor ki, yargıdan başka kimsenin, eğer aklı başında ise, cemaatle ve cemaat faaliyetleriyle bir derdi yok. O yüzden “pırıl pırıl çocuk ama …öcü, şu kadar senedir hapiste” cümleleri havada uçuşuyor.
Ve herkes biliyor ki “cemaat adına” denilerek iktidar sahipleriyle birlikte pişirilen kirli işlerin ve ilişkilerin iki tarafı var ve “…öcü” olan –şimdilik- sadece bir taraf.
Bürokratik kıyımların, gizli istihbarat operasyonlarının, fesatlı ihalelerin, parsel parsel alma işlerinin… mutlaka bir öbür tarafı da olmalı. İşte o öbür taraf şimdilerde ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Başı kumda bekliyor.
Bu garip durumu yeni fark edenler şaşırıyor.
Hâlbuki eskiden beri yazıyoruz. Bunda şaşılacak bir durum yok. İfrat ve tefrit, ikisi de kötüdür ve ikisi birbirini besler. Bir kere uçlara geçmeye başladınız mı ortaya ve hadd-i vasata gelmeniz kolay olmaz. Akıl lâzım ve basiret lâzım.
Demek bu milletin aydınlarına da akıl ve basiret lâzım.
Ta ki “düşmanı sık değişenin dostluğuna güven olmaz” sözü burada da işe yarasın.