Statükocu zannedilen MHP nihayet Anayasa değişikliği teklifi yaptı. Şaşırdık mı? Evet.
Hem de tam demokratik anayasa istiyor. Şaşırdık mı? Hayır.
Gerçi ortağı AKP bu teklifi pek ciddiye almamış gibi görünüyor. (Muhalefet ise, bırakın ciddiye almayı, zaten hiçbir şeye almadı). Ama olsun, biz ciddiye alıyoruz. Neticede MHP de bu memleketin bir partisi sayılır!
Devlet Bahçeli’nin önceki günkü açıklamasına göre bu yeni Anayasanın asıl amacı Türk Tipi Başkanlık Sistemini güçlendirmek ve Anayasayı bu sisteme tam uyumlu hale getirmek. İşte demokrasi budur.
Sayın Bahçeli işi hızlandırmış ve “2023’te yani Cumhuriyetin 100 yılında yeni ve 100 maddelik bir Anayasamız olsun” diyor.
Bu hesaba göre, -Allah hayırlı ömür versin- ömrü olursa, kendisi, meselâ 102. yılda da 102 maddelik yeni bir Anayasa ister mi ister.
Şaka bir yana, Anayasa gibi ciddî bir metni 100. yıl hatırına tam 100 madde olarak kurgulamayı düşünmek bile büyük bir cesaret.
Teklifin içeriğindeki bazı önemli noktalara MHP’nin web sayfasından ulaşılabiliyor (Tam metin henüz ortada yok). Özeti ve düşüncelerimiz şöyle:
- Anayasanın başlangıcı, dünyadaki 164 ülkenin anayasasının başlangıçları incelenerek, “Türk milletinin ortak değerlerini kucaklayan ve muasır devlet olmanın gereklerini dikkate alan bir yaklaşımla” yeniden yazılmış.
Doğrusu bu kaynaklara nasıl ulaşıldığını ve neler elde edildiğini merak etmiyor değiliz. Akademik olarak da istekliyiz. Bilhassa bunlardan hangisinde Atatürk Milliyetçiliği var merak ediyoruz.
- Anayasanın başlangıcına, “Allah’ın lütfu, kardeşlik ruhu ve vatan sevgisiyle varlık bulmuş biz Türk Milleti” düsturu ile giriş yapılmış.
“Allah’ın lütfu”na itirazımız yok, ama Allah’ın lütfu ile diğer ikisini bir tutmak garip geldi.
- “Devletin genel esasları” konusunda mevcut Anayasanın ilk beş maddesindeki cümleler aynen korunmuş.
Mevcut Anayasadaki “Atatürk milliyetçiliği”nin demokrasi ile nasıl bağdaştırılabileceği meselesine MHP’nin nasıl baktığını doğrusu pek de merak etmiyoruz.
- Temel hak ve hürriyetler “sınıflandırılmadan” en geniş şekilde güvenceye kavuşturulmuş.
İşte bunu nasıl yapabildiklerini merak ediyoruz.
- Temel hak ve hürriyetlerin kapsamının, taraf olduğumuz insan hakları sözleşmeleri baz alınarak kanunla belirleneceği öngörülmüş.
Demek MHP’nin AİHM’nin yargı yetkisini sona erdirmek gibi açık bir gündemi yokmuş. Şüpheli sevindik.
- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, yüz yıl önceki kuruluş felsefesinde var olan “Millî birliği sağlama” misyonu daha da güçlendirilmiş.
Bu “millî birlik” işi bize nedense bir komiteyi çağrıştırdı(!) ya neyse biz yine iyimser olalım.
- TBMM Başkanı’na “Tarafsız konumuyla” millî uzlaşmanın sağlanmasında ve siyasî krizlerin çözümünde arabuluculuk işlevi yüklenmiş.
Şimdiki Başkan Mustafa Şentop çok sevinecektir. Ne de olsa etkisiz elemanlıktan bir basamak yukarıya terfi etmesini uygun bulmuş Devlet Hazretleri.
- TBMM’nin yetkileri kuvvetlendirilmiş.
Demek TBMM’nin ne hale getirildiğini onlar bile görmüş.
- Başkan ile birlikte iki Başkan Yardımcısının seçilmesi öngörülmüş, Başkanlık Kabinesi anayasal statüye dahil edilmiş, Başkanlık Hükümet Programı’nın Meclise sunulması yöntemi getirilmiş, Başkanlık Kararnameleri ile kanunların münhasır yetki alanları çatışmayacak şekilde belirlenmiş.
Hay Allah, iki sene önce sistem değişirken MHP bunları neden teklif etmedi acaba?
- Yeni bir Anayasal kurum olarak “Türkiye Liyakat Kurumu” önerilmiş.
Bakınız bu gerçekten yeni. Neden ihtiyaç duyuldu acaba? Bir problem mi vardı ki?