Bu yazıda bahsedeceğimiz konu birilerine önemsiz, basit ve hatta sıradan gelebilir. Ama sembollerin sembol değerini bilen herkes için bu konu önemlidir.
Hâkimlik yaptığımız dört senelik kısa dönem hariç hamdolsun hayatımızda “devlet” adına muktedir olmadık. Akademisyenlik ve hocalık, devlet ve iktidar olmaktan uzak kalmayı ve aksine bir nevi muhalif olmayı mümkün kılıyor ve hatta gerektiriyordu ve bundan da memnun olduk.
2011’de “Gazi”den emekli olup “Turgut Özal” Üniversitesi’nde çalışmaya başladığımızda odamızda arka duvarımız boş idi. Aziz Kardeşimiz bize kendi koleksiyonundan bir “battal ebru” hediye edince arka fona yakıştırdık ve “başkası başka şey asamasın” diye de sağlamca çiviledik.
Odamıza gelenler “arkanda neden başka bir şey değil de bu var” diye sorunca “herkes sırtını atasına yaslıyor, bu battal ebru da bizim atamızın temsilî resmi!” diye başlayan ve resmî ideoloji eleştirisine kadar giden cevapla, bir güzel sohbet ortamını kurma fırsatı buluyorduk.
Bunları neden anlattık?
Son yıllarda devletin “makam” odalarında sembolik bir değişim var, dikkat edenler fark ediyordur.
Makamın arka fonunda M. Kemal var olmaya devam ediyor, ama onun yanına daha küçük veya–şimdilik–aynı boyutta bir de Erdoğan fotoğrafı yerleştiriliyor. Birinci “tek adam”dan ikinci “tek adam”a geçiş sürecinde samimiyetsiz replikayla görünür olan bu “resmiyet” böylece artık “tek resim”le değil “iki resim”le tamamlanıyor.
12 Eylül sonrasında da kısmen benzeri Kenan Evren fotoğraflarıyla yaşanmıştı. Evren gidince duvarlarda M. Kemal yine tek kalmıştı.
Erdoğan gidince ne olacak ve ne olmalı?
Gelişmiş ülkelerde böyle bir manzara olmadığını herkes görüyor. “Biri bizi gözetliyor” imitasyon duygusunun neticesi olan bu durumun Suriye, Kuzey Kore, Çin gibi demsiz demokratik(!) ülkelere has olduğunu herkes biliyor.
Devletin arka fonunda bir “kişi” mi olmalı?
Ve devletin arka fonunda “bir” kişi mi olmalı?
Sorumuz bilhassa muhalefet liderlerine.
Sizin derdiniz “tek adam rejimi” mi, Erdoğan mı?
“Devletin dini adaletidir” sözünü çok seven ve sık kullanan Meral Akşener bu konuda ne der?
Mecburen de olsa demokratikleşmeye çalışan CHP ve mazisine sırt dönme pahasına da olsa bunu deklare eden şimdiki lideri Kemal Kılıçdaroğlu ne der?
CHP’den kopmuş ya da koptu-kopacak olan Mustafa Sarıgül, Muharrem İnce, Murat Karayalçın v.s. ne der?
Meselâ “Türk’ün atası” unvanına sahip olmak, henüz yüz kırk sene önce 1881’de Selânik’te doğmuş olan bir şahsa mı inhisar etmeli?
Meselâ “Cumhuriyetin kurucusu” sıfatı bu çağda hâlâ “tek adam”a mı verilecek?