Kirli siyasete Şehir Üniversitesi üzerinden sıçratılan ve çok sular akıtacağa benzeyen temizlik tartışması sürüyor.
(Biz konuyla ilgili ilk yazımızdan itibaren, kavganın tarafı görünen kamu bankasının adını yazmadık. Zira Bankacılık Kanunu “bankaların itibarını bozmak” suçuna ağır ceza öngörüyor. Ama cumhurbaşkanı nedense o kanundan hiç korkmadan o bankanın adını verdi.)
Eski milletvekili ve gazeteci Mehmet Ocaktan bu tartışma hakkında şunları yazmış:
“Maalesef bu tartışma AK Parti adına talihsiz bir sürecin başlangıcı olmuştur. Ama artık ok yaydan çıkmıştır, bundan sonra AK Parti istese de bu süreci geri döndürmesi pek mümkün olmayacaktır. Ama her şeye rağmen bu tartışmaların, Türkiye siyasetinin geleceği açısından hayırlı sonuçları da olabilir. Muhtemelen AK Parti bütün cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların mal varlıklarındaki artışın araştırılması talebini pek fazla ciddiye almayacaktır, ama bu talep bundan sonra Demokles’in kılıcı gibi hep yukarıda duracaktır. Yani bütün Türkiye bu meseleyi tartışmaya devam edecektir. İşte tam da bu yüzden, Türkiye’de siyasetin normalleşme süreci başlayabilir. Zira bundan sonra, denetlenebilir, şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışı toplumda giderek daha da güçlü bir şekilde dillendirilmeye başlanacaktır. Umarım bu, ülke için hayırlı sonuçlara vesile olur.”
Evet, bazen birilerine şer gibi görünen şeylerden başka birilerine hayır çıktığı olmuştur.
Ama aslolan bu millet için hayırlı olacak neticelerin çıkabilmesidir.
AKP kurulurken Türkiye’nin gündeminde ana meselelerden biri yolsuzluk ve şeffaflık eksikliği idi. O zamanlar sosyal medya yoktu. Mail grupları ve çetleşme vardı. AKP basına rağmen iktidar oldu.
Erdemliler Hareketi adıyla başlayan süreçten bu güne kadar hiçbir erdemlinin yerinde duramadığı, durdurulamadığı, adeta bütün erdemlilerin habire hareket(!) ettiği bir noktaya gelindi.
Şimdi artık akıllı telefon medyası var. İktidar olmak isteyen muhalefetin yine medyası yok. Ama şeffaflık için imkân çok.
Mevcut ve kurulacak siyasî partilerin tam şeffaf olmalarını sağlamak ve onları buna zorlamak bütün vatandaşların boynunun borcudur.
Karşımıza çıkan her eski-yeni siyasetçiye “faaliyetlerinin masrafını nereden karşılıyorsun” diye soracağız. “Şahsının ve yakın çevrenin malvarlığını açıkla ve izlememize izin ver” diyeceğiz.
Devleti yönetmeye talip olduğunu söyleyen herkese “devlet demek denetim demektir, millete, basına ve yargıya hesap vermeye hazır olacak mısın?” diye soracağız.
Aksi halde bir yirmi senemiz daha ziyan olup gider.