“Cemaatlerden ihanet çıkmaz. Cemaat sivildir. Sivil kaldığı sürece cemaattir. İhanet, devletle haksız rekabete dayalı esrarengiz ‘ilişki kuran’lardan çıkar. Devletle ilişki kurmak ise siyasetçinin ‘gel gel’ diye oy pusulası sallamasına bağlıdır ve asıl büyük ihanet çağıranınkidir.”
AKP iktidarının son on yılında cemaat kavramı ciddî zarar gördü. Genel olarak sivillik ve bilhassa dindarların sivil toplum örgütü şevki ve refleksi ciddî yara aldı.
Bunun en basit örneği ve delili şu: Saray destekli ve kamu kaynaklı meşhur bir vakıf, il ve ilçelerde teşkilâtlanabilmek için arayışa giriyor. Karadeniz sahilindeki büyük ilçelerden birinde, AKP’nin resmî görevlilerinin de aracılığı ile bazı “uygun” öğretmenlere “vakfımızın temsilcisi olun” teklifi götürüyor. O “uygun”lardan bile “sizi severiz, ama bugünün yarını var, bizi affediniz” cevabını alıyor. (Eminiz ki bu durum bir ilçeye ve ile has değil.)
Diğer bir delil de şu: İktidarı kurumsal olarak destekleyen ve hatta bu uğurda üye / mensup kaybını göze alan bazı dinî cemaatlerin ya da tarikatların ileri gelenleri “İstanbul Sözleşmesi” meselesi ile ilgili olarak Hükümetin duruşunu eleştiren bazı açıklamalar yaptı. Ardından iktidar trolleri hepsini çarmıha germeye kalktı.
Yani bırakınız rey vermediği için “müzmin muhalif” denilenleri, ana damar olarak iktidara “muvafık” olanların belli bir konudaki muhalif duruşu bile iktidar meddahlarınca hoş görülmüyor ve hatta hor görülüyor.
Demokrat olmayan iktidarlar muhalefetlerini sevmezler. Bu tamam. Ama bu dönemde mesele sevmemekten ibaret değil. Doğrudan nefret etme ve hatta “…öcü”lerden sayıp düşman görme hali var.
Üstelik bu sonucun sebebi öyle ne idüğü belirsiz “…öcü”ler değil. Doğrudan ve sadece iktidar.
Oysa iktidarın meşrûiyeti muhalefetin hürriyeti ve meşrûiyetindedir. Bu çağda, muhalefetin meşrû olmadığı hiçbir ülkede iktidar gerçek bir meşrûiyete sahip değildir ve olamaz.
Sivil toplumun ve cemaatlerin bu şekilde gözden düşürülmesi hür dünya nezdinde Türkiye’nin itibarını da yerlerde süründürüyor.
“Bu Müslümanlar adam olmaz” dedirten bu imaj bozukluğu ise, dinî hamiyet duygusuna sahip dindarların ilâ-yı kelimetullah hedefine ve dolayısıyla -hatta doğrudan- dine ve din hizmetlerine zarar veriyor.
Zira din ihlâstır ve ihlâs için sivillik şarttır. Ulema-yı rüsum (resmî âlimler) dinî alanda sadece bir yanılsamadır.
Bütün bunlardan sonra hâlâ “cemaatlere ne gerek var, devlet eliyle dindarlık neyimize yetmiyor” diyenler de yakında “resmî din”in bütün risklerini iliklerinde hissedecekler. Ama belki de iş işten geçmiş olacak!
Çare belli: Sivil toplumu yeniden güçlendirecek adımları yeniden atmaya başlamak. Hem de hükümeti beklemeden.