“Söz gümüşse sükut altındır” demiş atalarımız.
“Söz büyüğün sus küçüğün” de demişler.
Güzel sözler, ama acaba bunlar ne için söylenmiştir? Olması gereken, her zaman böyle midir?
Meselâ moral bozucu bir konuşma yapmaktansa susmak iyidir.
Meselâ ahiretini hatırlaması gerekene dünyayı hatırlatmak kötüdür. Susmak daha az kötüdür.
Meselâ fitne zamanında fitneyi arttıracak konuşmalar yapmak kötüdür. Susmak iyidir.
Meselâ edepsizin biri edepsiz bir üslupla bir şeyler yazdığında ya da konuştuğunda onu muhatap kabul edip cevap vermek kötüdür. Susmak iyidir. Bu sükut o kötüyü çıldırtır. Oh olsun. Şeytan azapta gerektir!
Meselâ gıybet ehli insanlar arasında kalıp gıybet ederek konuşmak kötüdür. Susmak da kötüdür, ama daha az kötüdür. En iyisi susturmak ve daha az iyisi, ortamdan çıkıp ayrılmaktır.
Zalimler birilerini susturmaya çalışırken zalimin ya da mazlumun çevresindekiler de susarsa ne olur? “Bana dokunmuyor, başkasından bana ne” derse ne olur?
Susanın vicdanının kalitesi düşer.
Sükut eden sukut eder.
Dili susar, ama kalbi düşer, vicdanı “düşkün” olur.
Gördüğü hataları ve eksiklikleri doğru muhataplarına usulünce söylemesi gerekenler bunu yapmazlarsa hata yapanlar yapmaya devam ederler.
Üstelik hata yapanlar bu halde çoğu zaman mazurdurlar. Zira onlara hatalarını göstermesi gerekenler göstermemişse ve kendileri de hatalarını görebilecek durumda değillerse kabahatin büyüğü susanlardadır.
“Kırmayayım” diye susmak caizdir, susana kızılmaz.
“Zarar görmeyeyim” diye susana “yuh olsun sana, benliğine, bencilliğine” denilebilir.
Sessiz kalan çoğunluk, zalim azınlığa sessizliğiyle destek olursa o da zalim olmuş olur. Zira zulme rıza zulümdür.
Sessiz çoğunluk azınlığın zulmünü sessiz kalarak zımnen onaylamış sayılabilir. Bu onay zalimlerin sayısını arttırır.
Kaderin fetvası şudur: Siz misiniz mazlumun ahını duymazdan gelen, bana ne diyen? Alın size bir umumi musibet. Böylece anlayın ki masumu yakmak da yakanı seyretmek de kötüdür. Pasif zulüm de aktif zulüm de zulümdür.
Dili sükut edenin (susanın) kalbi sukut eder (düşer, düşkünleşir).
Dili maddeten ölenin kalbi manen ölür.
Hele sessizliğine bahane bulanın vicdanı da tefessüh eder. Zira, adı üzerinde, bahane yalandır.