Kanunlar ve kurallar herkes için adaletli bir şekilde uygulanmış olsa gerçek anlamda ‘dünya barışı’ temin edilmiş olmaz mıydı? Dünyada barışı temin etmek iddiasıyla kurulan kuruluşlar acaba bu gayeye hizmet edebiliyor mu?
Ortadoğu’da bir savaş bitmeden yeni bir savaş daha başladı. Esasında buna savaş demek pek de doğru olmaz. Yaşanan hadise, İsrail’in bahaneler üretip İran’a saldırmasından ibarettir. Tartışmasız şekilde ‘ilk saldıran’ın İsrail olduğu belli. Bununla birlikte İsrail’i bir de ‘saldırtan, saldırmaya teşvik eden ya da müsaade eden’ler vardır ki bunların başında da Amerika olduğu tartışılmaz.
Amerika ile İsrail’in son yıllarda eskiye nispetle çok daha içli dışlı ‘birlikte’ hareket ettiği sır değil. Ara sıra araları açılıyor gibi görünse de temelde bir ayrılıklarının olmadığı anlaşılıyor. Geçmiş dönemdeki ABD başkanları politika icabı bile olsa İsrail’i durdurmak için açıklamalar yapardı. Gerçi İsrail’in pek çok konuda yapmak istediklerine engel olan ABD başkanları da oldu. Ancak şimdiki başkan Trump, İsrail’e açıktan ve defaatle desteğini ilan ediyor. İsrail de bu durumdan aşırı derecede memnun olacak ki, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, “ABD harika bir dost, şu anda bazı saldırılara karşı savunmamızda bize yardımcı oluyor, bunun için onlara teşekkür ediyoruz” demekten geri durmamış. (aa.com.tr, 18 Haziran 2025)
İsrail, Amerika ya da başka bazı devlet idarecileri diyor ki, “Filan ülke nükleer silaha sahip olamaz, bu hak sadece bize aittir.”
Peki bu ‘hak’ı ‘büyük ülkeler’e kim ve neye dayanarak vermiş? Hangi ülkenin hangi tür silahlara ya da savunma sistemlerine sahip olacağına kim karar veriyor? Bir ülke için ‘helak ve hak’ olan silah ya da savunma sistemi; hangi ölçüye göre başka ülkelere ‘haram ve yasak’ oluyor? Bu konuda karar vericiler hakkaniyetle, adaletle, iyi niyetle karar vermiş oluyor mu? Yoksa bazı ülkeler doğuştan ve kuruluşlarından itibaren bu haklara mı sahip oluyorlar?
İşte ‘uluslararası adaletsizlik’ bu noktada başlıyor. Dünya barışını temin iddiasıyla yola çıkan Birleşmiş Milletler ya da benzeri kuruluşlar; ülkeler arasında adaletle hükmedebilse bunca kargaşa, kavga ve savaşlar çıkar mıydı?
Bir silah ya da savunma sistemine sahip olmak dünya barışı için ‘tehlikeli’ ise bu tehlike bütün ülkeler için geçerli olmalıdır. Bazı ülkelerin bazı silahlara salip olması ‘doğuştan hak’ gibi görülür ve başka bazı ülkelere bu hak verilmezse elbette kavga ve kargaşa teşvik edilmiş olur.
İnsanlar arasında da, ülkeler arasında da ‘hak, hukuk ve adalet’le hükmedilmesi. Aksi halde ‘dünya Barışı’nın temini pek de mümkün olamaz...