Tartışılması bile abes olan güncel hadiseyi biliyorsunuzdur.
Bir avukat “karakollarda müvekkilimizin ifadesi alınırken bizi figüran yerine koyuyorlar, ifade tutanaklarına beyanlarımızın geçirilmesine izin vermiyorlar” diyerek uygulamayı ombudsmana şikayet ediyor.
Yürütmenin işlemlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemekle görevli olan Kamu Denetçiliği Kurumu İçişleri Bakanlığının savunmasını alıyor ve “canım siz de avukatı da biraz adam yerine koyun” mealinde bir “tavsiye kararı”nı gönderiyor. İçişleri Bakanlığı bu kararı da ilgi tutup bir genelge yayınlıyor ve mealen polise diyor ki “her ne kadar ombudsman öyle söylese de onu boşverin, siz avukatı figüran olarak bulundurmaya devam edin, kesinlikle karakol tutanaklarına avukat beyanı yazdırmayın.”
Hukuk fakültelerinde birinci sınıfta derslerde öğreniliyor ki; kolluk görevlileri suçu önlemek hususunda İç (güvenlik) İşleri Bakanlığına bağlıdır ama işlenmiş suçu kovuşturmak ve delil toplamak hususunda yürütmeye değil yargıya yani hakime ve savcıya bağlıdır.
Yani partisinin Diyarbakır il yönetimi hakkında yapılacak adli operasyonu önce MHP genel merkezi öğrenemez. Yani yukarıdaki karışık saçmalama durumunu başlıktaki saçmalık az bile anlatır.
Asıl meseleye gelince;
Bu ve benzerleri AKP iktidarının “hukuk devleti” hedefine ulaşmak hususundaki isteksizliğinin delili.
Görünüşte bu maksatla kurulan çok sayıda Kurum, Kurul ve Komisyon zaman içinde pasifleştirildi.
15 Temmuz menhus hadisesi ve sonrasında yaşananlara da bilhassa bu konuda adeta bir perde vazifesi gördürülüyor.
Bu Komisyonlardan biri de Mayıs 2016’da yürürlüğe giren 6713 Sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Hakkında Kanunla kurulan “Kolluk Gözetim Komisyonu”.
Kanuna göre bu Komisyon “kolluk görevlilerinin işledikleri iddia edilen suçlardan veya disiplin cezasını gerektiren eylem, tutum veya davranışlarından dolayı idarî merciler tarafından yapılan ya da yapılması gereken iş ve işlemlerin merkezî bir sistemde kayıt altına alınması ve izlenmesi” amacıyla kurulmuş.
Böylece karakollarda yapılanların “yapanın yanına kâr kalmaması” için sıkı takip yapılacak.
Komisyonun başkanı web sayfası bilgilerine göre Bakan Yardımcısı Vali Muhterem İnce imiş. Üyeler de; Prof. Dr. Muharrem Kılıç meslektaşımız, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanı Vali İbrahim Akın, Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü Vali Harun Sarıfakıoğulları, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü Ali Öztürkmen, ceza hukukçularını temsilen Prof. Dr. Mahmut Koca meslektaşımız ve avukatları temsilen Av. İsmail Gazel meslektaşımız. (Web sayfasında Sayın Koca için “öğretim üyesi” yerine “öğretim görevlisi” denmiş ama sanırız bu hata ne kendisinin ve ne de diğer akademisyenlerin, her nedense dikkatini çekmemiş).
Komisyonun görevlerinden ikisi:
“Görevi kapsamındaki veri ve bilgilere ilişkin istatistikler hazırlamak ve gerekli görülen hâllerde bu analizlerin sonuçlarını kamuoyuna duyurmak” ve “Görev alanına giren konularda tespit, görüş ve öneriler içeren yıllık raporlar hazırlamak ve bu raporları her yıl mart ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Cumhurbaşkanlığına göndermek ve kamuoyuna açıklamak.
Komisyonun web sayfasında bu yıllık raporlar hakkında bilgi yok. İstatistikler ve analiz sonuçları da yok. Kâğıt üstünde komisyon var. Yetkileri de var. Yani ölü doğmuş bir Komisyon değil. Ama canlı olduğunu gösterecek emareler de yok.
Allah için, hakkını yemeyelim. Bazı yerlerde Komisyonu tanıtmak ve böylece faaliyetlerini daha etkili ve verimli hale getirmek için bazı yemekli-yemeksiz toplantılar da yapılmış. Uzatmayalım, güvenlik bürokrasisinin denetimi ve hukuka uydurulması, devleti polis devletinden uzaklaştırıp hukuk devleti haline getirmenin en önemli şartı “derler!”.