AKP milletvekili iken istifa eden ve sonra DEVA Partisinin kuruluşuna katılıp Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanlığını üstlenen İstanbul Milletvekili hukukçu Mustafa Yeneroğlu TBMM’de bir basın toplantısı yaptı ve “…öcü” yargılamaları hakkında hazırladığı “Hukuksuzluğun Sıradanlaşması: Silâhlı Terör Örgütü Üyeliği Yargılamaları” adlı raporunu tanıttı.
Raporun özetini hepimiz medyadan okuduk. Ayrıntıları da isteyen telefonuna ya da bilgisayarına indirip okuyabiliyor.
Linki:
https://www.mustafayeneroglu.com/wp-content/uploads/ 2021/09/Teror-Orgutu-Uyeligi-Raporu.pdf
Silâhla ilgisi ve işi olmamış bir buçuk milyon kişinin “terör örgütü üyesi ya da sempatizanı” olmaktan dolayı soruşturulduğunu ve bunların büyük çoğunun cezalandırılmasına uygun bir içtihat düzenini oluşturulduğunu, bilmeyenlerimiz öğrendi. Bilenlerimiz bir kere daha duydu.
Bu rapor, şimdilik “tarihe not düşmek” kabilinden.
Elbette bizim de katılmadığımız yönleri var ve bu da normal. Ama ana noktalar belli ve mutabıkız:
Başta Genel Yayın Yönetmeni ve biz olmak üzere Yeni Asya yazarlarının beş altı senedir yazıp söylediği şeylerin doğruluğu, uzman hukukçularca da teyit edilmiş oluyor.
Yüksek yargıya -belki de dikte ettirilerek- tatbik ettirilen “cemaat eşittir terör örgütü” formülü yanlış. Somut bir suç işlememiş, darbeyle ve terör eylemiyle bir ilişkisi olmamış kişilere, cemaate mensubiyeti gösteren deliller yardımıyla terör örgütü üyesi ya da yardımcısı olmaktan ceza verilememeli. Buna hukuken imkân yok. Ama çatır çatır veriliyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tek kişilik ordularından Yeneroğlu’nun bu raporu işte bu zulmü net şekilde ortaya koyuyor.
Herkes biliyor ki, “…öcü” yargılamaları, Türk adaletini, devleti ve toplumu gerçek anlamda bir uçuruma doğru götürüyor.
Ceza içtihatçılarının, savrulmadan, devrilmeden en kısa yoldan bir dönüş yapması lâzım. Manevra kaçınılmaz bir mecburiyet. Manevra alanı aradıkları, ama sarayın hışmını üzerlerine çekmekten de korktukları anlaşılıyor.
Yüksek yargı bu gidişi ancak siyasetin yardımıyla düzeltecek.
Evet, yargının siyasallaşması elbette iyi değil. Ama siyasallaşmış yargının siyasetin güdümünden çıkarılabilmesi için muhalif siyasetin sağduyusuna ve desteğine ihtiyaç olduğu da açık.
Yeneroğlu’nun bu çıkışı işte bu sebeple önemli ve değerli.
1980 darbesinde sonra yaşanmış ve yıllar boyunca azalarak da olsa sürmüş olan hukuksuzlukların bitişinin başlangıcı ya da dipten çıkış ve hukuka dönüş, ancak siyasi yasakların 1987’deki referandumla kaldırılmasının getirdiği siyasî ve sosyal hürriyet iklimi sayesinde olmuştu.
Bu olayda da benzerini bekliyoruz.
Erken bir kıyamet kopmazsa elbette hukuka dönülecek.
İşte o zaman geriye dönüp bakacak olanlar, Yeni Asya’nın, bugün bir türlü göremedikleri net duruşunu görecekler. Ya memnun ya da mahcup olacaklar.
Yeni Asya’yı göremediği için olsa gerek raporunda yer vermeyen Yeneroğlu’nun tereddütlü de olsa adalet çağrısını okuyacaklar.
Ya da diğer bazı siyasilerin ve sivil toplum kuruluşlarının sağduyu çağrısını öğrenip rahatlayacaklar. “Demek, insanlık ölmemiş” diyecekler.
Ey siyasiler ve ey entelektüeller,
Bu günler tercih günleri. Soru net. Cevap da…
Ya hukuka dönüşü ve adaleti savunacaksınız ya da susmaya devam edeceksiniz ve yakın gelecekte buruşturulup tarihin çöplüğüne atılacaksınız.
En iyisi vicdanınıza dönünüz.