Birileri muhalefetteki CHP’nin eski eylemsel ve şimdiki söylemsel kusurlarını sayıp dökerek aslında iktidardaki AKP’nin kusurlarını gizleyip kapatmaya ve böylece AKP’yi iktidarda tutmaya çalışıyor.
Ama asıl hileleri şu:
Eski AKP’ye bile reyleriyle destek olmuş olmayan ve yeni AKP’ye rey desteği vermeyeceği çok açık olan Yeni Asya’yı, “CHP’li olup CHP eliyle AKP’yi devirmeye çalışmak”la suçluyorlar.
Bu “suçlama” elbette doğru değil. Açalım:
Yeni Asya siyasette taraf olmadığı gibi “oyun kurucu” da değildir. Sivil ve samimi din hizmetlerinin öncülüğünü ve hatta adeta dozerliğini yapar.
Yeni Asya siyasete de bu sebeple ve bu hizmetlerin her yönden ve her neviyle gelişmesi adına bakar. Kur’anî ilkelerle siyasete yön verir ve siyaseti hayra yönlendirmeye çalışır.
Bu konudaki prensipleri ve sebepleri bellidir:
1. Bir ekip ve bir şahs-ı manevi olarak Nurcuların “siyasetlerle” yani siyasi akımlarla ve partilerle alâkaları olmaz. Bütün hayatları ve mesaileri sadece “iman hakikatleriyle” bağlıdır.
2. Gizli dinsizlik komitelerine mensup olup siyaseti dinsizliğe ve zındıklığa âlet edenler ise, imana ve Kur’an’a düşmanlıklarından, uzun yıllar boyunca, siyaseti ve devleti de alet ederek Nurcuları ezdiler ve ezmeye çalışıyorlar. Bu durum Nurcuları siyasetle mecburen ilişkili hale getiriyor.
3. Bu zulme karşı, zaman içinde Demokrat Parti gibi çeşitli vesileler ortaya çıktı ve daha da çıkacak ve o siyasi istibdadı kırdı ve iyice kıracak, masum ve mazlum Nurcuları zındıkların zulmünden kurtardı ve tam kurtaracak.
4. Fakat Nurcuların doğru pozisyonda kalabilmesi için çok tedbir, dikkat ve ihtiyat etmesi lâzım: Kur’an’ın çağdaş tefsiri olan Risale-i Nur dünyada her cereyanın yukarısındadır ve umumun malıdır. Bu sebeple Nurcular siyasette bir tarafa tâbi ve bir siyasi akıma dâhil olmaz. Aksi halde gökteki yıldızlar yerdeki ateş böcekleri seviyesine indirilmiş olur.
5. Ama Nurcular “mütecaviz dinsizlere karşı” haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve haklı taraftakilere bir tür yedek kuvvet (ihtiyat kuvveti) hükmünde bir dayanak noktası ve destek olur.
6. Haklı taraftakilere yardımcı olmak haksız taraftakilere “düşman olmak” anlamına gelmez. Siyasi müsabaka alanı melekle şeytanın mücadele alanı ya da rakiplerden biri adına diğerine “tokat vurma” alanı değildir. (Bediüzzaman’ın Birinci Dünya Savaşında İttihad ve Terakki’nin yanında duruşuna dair “Mizanın iki kefesi” meselesinin iç siyasetle ilgili olmadığını anlamak için dikkat lazımdır.)
7. Zulme alet edilmiş olan, edilmekte olan ve edilecek olan bir siyasi partinin bütün mensuplarını şeytanlaştırmak veya zulümden onları da hissedar yapmak, “suç ve ceza şahsidir” diyen Kur’an’ın adalet anlayışına zıttır. İrade ve icraat kime aitse sorumluluk da ona aittir.
“Haklı taraf”ın tesbiti için ise, siyaseti, “güncele de bakarak” doğru okumak gerekir:
Bize göre, Türkiye’de siyasi cereyanlar, Avrupa siyasetinin de etkisiyle, yüz-yüz elli yıldan bu yana, şu dört ana akımdan ibarettir:
1. İnkılapçı, jakoben, Kemalist siyaset.
2. Her tür yönüyle ve bütün renk tonlarıyla milliyetçilik siyasetleri.
3. Her tür ve biçimiyle İslamcılık siyasetleri. (Bürokratik İslamcılık ve Siyasal İslamcılık).
4. Bütün alt türleriyle demokratların siyaseti. (Sosyal demokratlık, liberal demokratlık, muhafazakâr demokratlık vs.)
Bu sebeple bizler kavram ve ayrım olarak sağ-sol ayrımını Türk siyaseti için anlamlı bulmayanlardanız. Ama yarınki yazımızda şimdilik ve sadece tarif için bu ayrımı da kullanacağız.
Siyasetin yakın geleceğine ve Yeni Asya’nın siyasetlerle ve bilhassa sol siyasetle ilişkilerine yukarıdaki prensipler ve tasnif çerçevesinde bakma işine yarın devam edelim.