"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fasık kime denir?

Ahmet ÖZDEMİR
29 Eylül 2015, Salı
Günümüzde bazı kelime ve terimler rastgele kullanılır oldu.

Hâlbuki ağızdan çıkan her söz sahibine bir sorumluluk getirir. Söylenen sözlerin bazılarının sonucu dünyada görülür, bazılarının da ahirette. “Ne çekersem dilimden” demişler ya…

Fasık kelimesi de rastgele kullandığımız kelimelerden birisi oldu. 

Fasık kelimesi “fısk”tan gelir. Fısk, doğru yoldan çıkmak, Allah’a isyan etmek, haramdan, şüpheli şeylerden kaçınmamaktır. Fasık ise, doğru yoldan çıkan, Allah’a isyan eden kişi demektir. Hatta işledikleri günahlardan sıkılmayıp zevk alırlar ve bunları iştahla övünerek anlatırlar. 

Fasıkların durumu Kur’ân-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır:

“O fâsıklar ki, Allah’a verdikleri sözü bozar, Allah’ın akrabalar ve mü’minler arasında riayet edilmesini emrettiği bağları keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Dünya ve âhirette zarar ve hüsrana maruz kalan ancak onlardır.” (Bakara Suresi: 27)

Dalâlete, sapıklığa gidenler fasıklardır. Dalâletlerinin kaynağı da fısklarıdır. Fıskın sebebi ise, kendi iradeleriyle ve istekleriyle yapmaları ve kazanmalarıdır. Fasıklar üzerinde bir zorlama, bir baskı da yoktur. Fısktan doğan vebal onlara aittir.

Fasıkların akılları marifetullaha, zekâları ilme küs olduğu gibi, akrabalara ve mü’minlere de dargın olup gidip gelmezler. Aileleri ile olduğu gibi, mü’minlerle de bağlarını kesmişlerdir. Fıskla bozulan adamın durumu, bataklığa düşüp çıkamayan, debelenen bir adama benzer. Karşı karşıya kaldığı o dehşetli durumdan bir parça rahatlamak için, çoklarının da aynı bataklığa düşmesini ister. Musibet, belâ ve sıkıntılar genel olursa, hafif olduğunu düşünür. Günümüzde Cehennemin tehditlerini işitip teselli bulmak isteyen kimselerin, bazı meşhurları (!) örnek göstermeleri gibi. 

Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:

“Fısk, hakdan udul, ayrılmak, hadden tecavüz, hayat-ı ebediyeden çıkıp terk etmektir.”

Fısk, kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i şeheviye dediğimiz üç kuvvetin ifrat ve tefritinden doğmaktadır. Bu kuvvetlere fıtraten bir sınır konulmamıştır. Ancak Şeriat bir sınırlama getirmiştir. İslam o duygulara vasatı getirmiştir. Bir mânâda Sünnet-i Seniyyeye uygun yaşamaktır. Bediüzzaman’ın şu sözleri yukarıda zikrettiğimiz âyetin tefsiri hükmündedir:

“Evet, ifrat veya tefrit, delillere karşı bir isyandır. Yani, sahife-i âlemde yaratılan delâil, uhud-u İlahiye [Allah’ın koyduğu hudutlar, sınırlar] hükmündedir. O delâile muhalefet eden, Cenab-ı Hakla fıtraten yapmış olduğu ahdini bozmuş olur. Ve keza ifrat ve tefrit, hayat-ı nefsiye ve ruhiyenin maraz ve hastalığını intaç eden esbabdandır.” (İşaratü’l-İ’caz, s.358)

Allah ile kullar arasında bir sözleşme yapılmıştır. Kâinatta yaratılan deliller sözleşmenin içinde yer almaktadır. Bu sözleşme kuvvelerin ifrat ve tefritleriyle bozulmaktadır. Delillere karşı gelen, Allah’a karşı yapmış olduğu sözleşmesine de ters hareket etmektedir. Bunlar aynı zamanda nefsî ve ruhî hastalıkların sebeplerinden sayılmaktadır.

Yine ifrat ve tefrit, toplum hayatına karşı isyan ateşini yakan iki sebeptir. Şehvet veya öfke, sınırını aşarsa, ırz ve namuslar çiğnenir, masumlar perişan olur.

Fasık olan kimsenin kuvve-i akliyesi ölçüyü kaçırıp safsatalara düşerse, inançla ilgili bağları kesmekle kalmaz, ebedî ahiret hayatını da yırtıp parçalar.

Fasık adamın kuvve-î gadabiyesi vasat/orta yoldan çıkarsa, cemiyet hayatını altüst eder. Yine fasık adamın kuvve-i şeheviyesi sınırı aşarsa, nefsin isteklerine tabi olur; kendisi berbat olduğu gibi, başkalarını da berbat eder. Sonuç itibariyle fasıklar, hem insanların zararına, hem de dünyanın fesadına çalışmış olurlar. Bir bakıma fasıklar ahireti verip dünyayı aldıkları gibi, hidayeti dalâletle değiştiren kafasız adamlardır.

Fâsıkların dalâlete atılmalarının cezası fısklarından kaynaklanmaktadır. Fısk sebebiyle, fasıklar hakkında, nur ateşe, ışık karanlığa dönüşür. Güneşin ışığıyla pis maddelerin bozulup koktuğu ve fenalaştığı gibi.

Bir kişinin kalbinde bir ihtilâl, bir fenalık duygusu uyanırsa, yüksek duyguları alçalmaya başlar. Kalbinde tahrip etmeye, fenalığa bir meyil, bir zevk peyda olur. Zamanla o meyil yavaş yavaş kalbinde büyümeye başlar. Sonra o kişi, bütün lezzetini, zevkini tahrip etmekte, fenalık yapmakta bulur. Bunun sonucu o kişi, tam anlamıyla yeryüzünde yırtıcı canavar bir hayvan, ihtilâli çıkarıp büyüten bir belâ, fesadı durmadan karıştıran bir afet kesilir. İnatçı bir fasıkın fıskı, dünyanın manevî dengesinin bozulmasına da vesile olabilir.

Fasık adamın durumu günaha dalmış ve içinden çıkamayan kişiye benzer. Fasık adam, fısktan çıkmak ister. Bediüzzaman bu konuda şöyle der:

“Fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzat talep edip girmemiş; belki içine düşmüş, çıkamıyor. Hiçbir fâsık yoktur ki, salih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin. İllâ ki—el-iyâzü billâh!—irtidat ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın!” (Lem’alar, s. 126)

Fasık adamlar, idarecilerinin dindar olmalarını isterler. Bediüzzaman bununla ilgili doğu illerinde yaşanan bir örneği şöyle anlatır:

“Bu millet-i İslâmın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ, umum şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: ‘Acaba namaz kılıyor mu?’ derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir. Bir zaman, Beytüşşebab aşâirinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: ‘Sebep nedir?’ Dediler ki: ‘Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?’ Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkiyâ idiler.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 159)

Hakiki rızık veren Allah’ı ittiham etmek derecesinde geçim derdine dalıp, farzlarını terk eden ve geçim yolunda rast gelen günahları serbestçe işleyen kimse de fâsıklardan sayılmıştır.

Okunma Sayısı: 51307
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı