"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ashab-ı Kehf olabilmek

Ahmet UÇAR
26 Nisan 2015, Pazar
Yakın zamanda Ashab-ı Kehf filmini tekrar seyrettim. O asırda Hz. İsa (as) taraftarlarının ateşlere atılma, çarmıha gerilme, zindanlarda kırbaçlanarak eziyet edilmelerini; ama onların bütün bunlara rağmen imanlarından geriye dönmediklerini ibretle, hayretle, hayranlıkla seyrettim.

Onlar İncil’deki “Karanlıkta dile getirmekten çekindiğiniz hakikat, birgün aydınlıkta işitilecek ve gizli mekânlarda öğrendiğiniz inancı, bir gün çatılardan haykıracaksınız” âyetinin tecellisini sabırla bekliyorlardı. Aynı sahnelerin dünya tarihi boyunca nice defalar yaşandığını, mü’minlerin zamanlarının zalimlerince nice eziyetler gördüklerini, canları pahasına imanlarını, resûllerini koruduklarını ve aynen kendi aralarında bu sıkıntıların ne zaman sona ereceğini sorduklarını biliyordum. 

Bu sahneleri okurken veya seyrederken hep kendimi onların yerine koyarım. Ben de o devirde olsaydım ben de öyle yapardım. Ben de o işkencelere pervasızca göğüs gererdim, Asr-ı Saadette olsaydım ben de İslâmı seçerdim, ben de malımı, akrabamı terk edip muhacir olurdum diye düşünürüm.

Ama bu kez bu düşüncelerimi sorgulama ihtiyacı duydum. Acaba doğru mu söylüyordum? Sahi Asr-ı Saadette olsam Sahabe mi olurdum gerçekten? Dakyanus zamanında yaşasaydım ben de pervasızca imanımı haykırır mıydım? Ashab-ı Kehf olur muydum acaba? Yoksa içinde bulunduğum rahatlık içinde gerçekten uzak bir hayal miydi sadece bu düşünceler?

Ve yine şu geldi aklıma; acaba Hz. Osman (ra) bu zamanda yaşasaydı, bu zamanın câzibedar fitnesine karşı iffetini koruyabilir miydi? Ve Hz. Ömer (ra) asırdaşımız olsaydı, acaba yine şeytanın korkulu rüyası olur muydu? Bu soruların cevabını bulmak üzere tefekküre daldım.

Şeytanın pişman olup tövbe edip edemeyeceğiyle ilgili suali hatırladım. Cevabında onun kalbinin küfürle kaplandığı ve artık iman nurunu celbedecek hiçbir marifet parıltısı kalmadığı izah ediliyor. Onun pişman olup kalbinin iman ile tekrar nurlanmasının mümkün olmadığı ifade ediliyordu.

Yine âyet-i kerimelerde mahşer meydanında münkirlerin pişmanlığından bahisle tekrar dünyaya dönmek isteyecekleri, dünyaya tekrar gönderilip bu kez iman edip, iman dolu gönüllerle Rablerinin huzuruna varmak istediklerini ifade edecekleri anlatılıyor. Ama onların bu istekleri: “Dünyaya yine gönderilseler yine huzurumuza küfürle kararmış kalplerle dönecekler” diye reddediliyor.

Yine dünyadayken kalpleri mühürlenenlerin de aslında işledikleri günahlarla kalplerini kendi kendilerine mühürlediklerini hatırladım. Her durumda küfrü ve fıskı tercih eden ve hiçbir zaman tövbe kapısına müracaat etmeyen bir kalpte artık hidayeti, imanı, amel-i salihi tercih etme kabiliyeti kalmıyordu. Hep insanı doğruya, Rabbinin razı olduğuna yönelten vicdanı çürüyordu bir kere. Yani onlar bin senelik bir ömür de kendilerine verilse artık iman yolunun ve bu yolun yolcularının ebedî düşmanı olacaklardı. Hiçbir mu’cize, hiçbir ikaz onları uyandırmaya yetmeyecekti. 

İman da böyle olmalıydı. Kısa bir ömürde yapılan imanî tercihlerle insanın ebedî bir cennetle mükâfatlandırılmasının sebebi yine bu olmalıydı. Bir muharabe esnasında İslâmla şereflenip, bir vakit bile namaz kılamadan o harpte şehid olan Sahabenin ebedî cennetle müjdelenmesinin sırrı da bu olsa gerekti. Kalbini iman nuruyla öyle bir doldurmuş ki artık bin senelik bir ömrü de olsa hep mü’min yaşayacaktı, hep amel-i salih işleyecekti. İman dolu gönüllerle Rablerinin huzuruna varan mü’minler yine dünyaya gönderilse yine imanı tercih edeceklerdi.

İşte bu noktada sorumun cevabını sanırım bulmuştum. Öyleyse imtihan soruları ne kadar farklı olursa olsun, hangi devirde, hangi çağda yaşarsam yaşayayım eğer hakikî mü’minlerdensem sabredebilirdim. Çünkü her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı iman ve ubudiyetti. Kalbi imanla dopdolu bir mü’min hangi asırda yaşarsa yaşasın o asrın küfrüne, zulmüne, günahlarına meydan okuyabilirdi. 

Meleklerin kendisinden hicap ettiği Osman (ra) bu çağda olsaydı yine iffetli olurdu. Şeytanın kendisinden korktuğu Hz. Ömer (ra) bu çağda olsaydı, şeytanı yine köşe bucak kaçacak yer aratacaktı. Ve ben yaşadığım dönemin küfür tuzaklarına, günah çukurlarına düşmeden yürüyebiliyorsam, bin dört yüz yıl önce yaşasaydım kırbaçları göze alıp İslâmı tercih edebileceğimi veya Hz. İsa’nın (as) havarilerinden olup çarmıha gerilmeyi, ateşe atılmayı Rabbime kavuşma aracı olarak görebileceğimi anladım. 

Ama bu asırda gözümü haramdan koruyamıyorsam, dünya için ahiretimi seve seve tercih ediyorsam, nefsimin her arzusuna ram oluyorsam; bundan bin dokuz yüz sene önce yaşamış olsaydım Ashab-ı Kehf olamayacağımı anladım…

Okunma Sayısı: 13162
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı