Yeni Asya müdavimi sadık bir okuyucumuz, “Üstadımızın gördüğü meşhur rüyada, ‘Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak’ diyor. (Barla Lâhikası, s. 11) Bu surlar ne idi?” diye soruyor.
Bediüzzaman bir rüya’y-ı sadıka olan bu rüyayı Birinci Dünya Savaşı’ndan önce görür. Allah’u â’lem, bir müceddid olarak, eskiyen ve yenilenmesi gereken surlar için tedbir almasına yönelik bir ikazdır. Ve nitekim Osmanlı fiilen de bütün müesseseleriyle yıkıldı. Onu yıkan da, sanayi devrimiyle başlayan Deccalizmin ve daha sonra İslâm deccalı ve Süfyanizmdir. Ona karşı “fen, sosyal, manevî” ilimlerden harmanladığı iman ilmiyle mücadele etmeye hazırlıyordu.
Neydi o büyük infilâk ve inkılâp, neydi Osmanlının etrafındaki surlar? İnfilâk Osmanlı’nın yıkılması, inkılâp ise Batılılaşma hareketiydi.
Evet, neydi o surlar? Başta medreseler, eğitim sistemi, ilkokuldan ilmiyey-i âliyeye kadar bir surdu, medreseler kapandı ve yıkıldı.
Tekkeler, zaviyeler bir surdu, onlar da kapanarak yıkıldı: Tarikatin dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatler olduğu gibi, âlem-i küfrün ve siyaset-i Hıristiyaniyenin, nur-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kale-i İslâmiyeden bir kalesidir.
“Merkez-i hilâfet olan İstanbul’u beş yüz elli sene bütün âlem-i Hıristiyaniyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beş yüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve o merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde Allah Allah diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır. (Mektubat, s. 753)
Osmanlıca harfleri bir surdu, onlar da yıkıldı: “Risale-i Nur’un bir vazifesi huruf-u Kur’âniyeyi muhafaza olduğundan yeni hurufa zaruret derecesinde inşaallah müsaade olur.” (Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, s. 162)