Aziz kardeşim Senai Demirci, “Bundan sonra da, Mustafa İslamoğlu ile görüşmeye devam ederim, kitaplarını da okurum. Farklı düşünsek de, birbirimize sevgi ve saygı duyabiliriz” diyor.
Elbette, biz sevme demiyoruz! “Ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyan) bir haremin olsa yine de seveceksin!”
Ama, biz, Otuz ikinci Söz’ün Üçüncü Mevkıf’ına göre, “Sev, ama, Allah adına sev!” diyoruz. O yazında da,“Üstadım Bediüzzaman Said Nursî, Nur talebesiyim!” diyorsun. Ben de öyle olmaya çalışıyorum. Dolayısıyla seni eleştirmiyorum, mihenge vuruyorum ve şu soruları sormak da benim hakkım: Senin teşhis ve tesbitin ile, Ya aklı başında değil ya iyi niyetli olmayan, “Risale-i Nur’da korkunç şeyler gördüm!” diyen, “Sizi ve fiillerinizi yaratan O’dur”1 ve “Sen atmadın sen attığında, velakin Allah attı…”2 Mealindeki ayetlerin mesajını anlamayarak, almayarak, onlara ters düşen, Nebevi nezaket ve nezahet ahlakını ve üslubunu taşımadığı alenen görülen, İslam alimlerine Mevlana’ya ve Bediüzzaman’a iftira eden, Risale-i Nur’u okumadığı anlaşılan, okusa da anlamayan, anlasa da kabul etmeyen bir adamı seviyorsun, saygı duyuyorsun…
Konuşmaları kamuoyunu (özellikle Nur Hareketi efkâr-ı ammesini) çalkamaya devam eden; özür dilemeyecek kadar da kaba-saba, hatasından dönme faziletini göstermeyen bir adamın kitaplarını okuyorsun…
“Ben küfreden, iftira eden, yalancı, hezeyancı birisinin söylediklerine, yaptıklarına, hezeyanlarına katılmıyorum, ama onu seviyorum, saygı duyuyorum, görüşmeye devam edeceğim!” demenin manay-ı muhalifi, lazime-i zaruriyesi nedir?
Sorduğum şudur: “Bu korkunç iftirayı yapana!” sevgin, saygın, görüşmede ısrarın; yalnızca onu kurtarma, nedamet edip tevbe edeceğini umma ve ondan “meal öğrenme” aşkı mıdır? Bu meselede, “hubb-u cah’ın, havfın, tamahın, enaniyetin ve dünyanın başka cazibedar şeylerinin” etkisi olabilir mi? Bütün kalbimle etkisinin olmaması diliyorum!
Ve yine, Üstadımızın şu ikazına birlikte kulak vermemizi umuyorum: “Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin, “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek.” (Buharî, Îmân: 1.) düstur-u Rahmanî yerine (el-iyazü billâh) “Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek.” düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.3 Duam, Üstadımın ve senin Üstadının şu duasıdır: “Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırtırsa süründürmesin, süründürürse çektirmesin, çektirirse rezil etmesin, rezil ederse perişan etmesin, perişan ederse sersem âvâre etmesin.”4
Dipnotlar:
1-Saffat Suresi, 96.
2-Enfal Suresi, 17.
3-Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 88.
4-Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte, s. 104.