Hürriyetin yakası paramparça... Adalet öksüz bir çocuk... Kafalar alabildiğine karışık... Herkes herkesten kaçmak istiyor. Herkes bitmeyen bir aşk arıyor; Allah’ı arıyor her vicdan. Evler, arabalar huzur getirmedi. Yollar, köprüler bir yere götürmedi. Tatiller dinlendirmiyor. Niçin yaşadığımızı sormadık. Belli mi ne aradığımız? Nedir bu hayat ve de nerededir?
*
Para:
Paranın saltanatının olduğu dünyada, insan ancak köle olur.
*
Yeni dünya mı(!)
Büyük devletlerin girdiği her yer küçülüyor. Giderken götürüyorlar. Yeni yerlere girmesinler diye yalvaralım hâkimler Hâkim’ine... Ya bu azgınları teşvik eden adresi belirsizlere de basiret ve merhamet...
*
Neden geldik buraya?
Çağdaşlığı gördünüz! Medeniyeti gördünüz! Amerika’n rüyasını mı kâbusunu mu... gördünüz! Darbecileri gördünüz! Petrolcü Amcaları gördünüz! Serap neymiş; hakikat neymiş... gördünüz! Haa... dünya böyle demek! Planlar birden yalan oluyor; ölüm pat diye selâm veriyor! Ve günler bir kar gibi eriyor; haberler hayatımızı kemiriyor! Sahi; niçin geldiydik dünyaya?!...
*
Zulüm ya da karanlık şeyler:
Zulüm -mutlaka- yapana geri döner. Zalimler de ölümle tanışacak; ölürken yaptıkları bir şerit gibi önlerinden geçecek. Dünya kendini ateşe atıyor! Ah, gaflet! Ah, hırs... Ah, hır gürcüler...
*
Zan:
Zanlar savuruyor hayatımızı. Zanlarla bir ömür kuruyoruz. “Bir ömür” hayallerin hakikat olacağı beklentisiyle uçup gittiği de oluyor. Zan işte! Atasözlerine kulak verebilsek; tecrübeler bize ışık olacak. Dünya, ey dünya! Bedeninden ve ruhundan bezmiş insanlar, sizin eseriniz. Açmaz... Bilmece... Bulmaca... Acımamaca... Kısır döngü... Kör döngü...
*
Sahnedekiler:
Alo; sahte aktörler sahnede çokça; nerdesin ey insanlık?!... Bu adamlar havayı çok kirletti.
*
0’nun huzurunda olmak:
Dünya kısa... Ha Anadolu... Ha İstanbul... Ha da bir ucu dünyanın... O nasıl olsa; yerin göğün nuru... O’nun huzuru her yer... Farkındaysak gecelerin... ayın... yıldızların... Arada bir de olsa gün doğumu seyirlerine gider miyiz? Ter ü taze nefeslerimizin ne kadar farkındayız?
*
Hürriyet: Efsunlu güzel:
Ah, ah! Hürriyet! Çok nazlı çok pahalısın. Namık Kemal aradı; bulamadı. Ne efsunkâr imişsin, diye onu çok güç ulaşılan bir sevgili ilân etti. Said Nursî, hürriyetsiz yaşayamam, dedi. Orhan Veli de gördü; esaretin kara yüzünü. Gün yüzü görmedi azıcık düşünenler. Ahmet Haşim, bu işlere pek bulaşmadı. Melâli anlamayanları tanımazdı. Hep kaçmak istedi insanlardan. Yahya Kemal, rüzgârların hürriyetine imrendi.
Esaret varsa bir yerde; insan~lık nerde!