Adam, herhangi bir insanın, bir beşerin kametini kıymetini tarif için söylenegelen bir söz; sözden öte, bir deyim.
Esasen, birçok güzel vasıfları şahsında barındıran imanlı, ahlâklı, olgun, iyi yetişmiş, faziletli; insanî ilişkileri düzgün, insaflı, merhametli kişilere atfedilen vasıftır, “adam” ya da “adamlık”.
“Adam gibi adam” derken her hâlde kastedilen bu olmalı.
Yani, sıradanlığı aşmış insanlar.
Demek ki, insanı, “adam” eden özellik, kalıp endam değilmiş!
Bir kimse, büyük görünüp de küçük şeylerle meşgul oluyor ve bunu ciddî şeyler sınıfına koyuyorsa; suret ne kadar büyük görünürse görünsün, sireti, kaval gibi boş olur. Çünkü “Adamın iyisi iş başında belli olur.”
Bazen de bu adam kavramı, toplum içinde -yanlış olarak- paraya pula, etikete göre kıymet alıyor ya da kıymetsiz bulunuyor bir kısım insanlar nezdinde.
Bu, değer ölçüsü değil, bir algı meselesidir.
Tıpkı şu atasözümüzde ifadesini bulduğu gibi:
“Adam adamdır, yoksa bir pulu; eşek eşektir, eğer atlastan olsa çulu.”
Başka bir tür adamlık da başkasının adamı olmak, birinin emrinde, bir yerin hizmetinde bulunmak; taraftar veya koruyucu vasfı taşımak suretiyle kendini gösterir.
Meselâ: “Filan kişinin adamı” ya da “Filan yerde adamı var” cümleleriyle ifade edildiği gibi.
Bir “adam” deyimi de alay veyahut umursamazlık makamında kullanılır ki, buna en güzel örnek, merhum Mehmet Âkif’in şu beyti:
“Adam aldırma geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”
Bugünkü Dünya ölçeğindeki iyi-kötü ve doğru-yanlış kavramı, “adam”lara işlemiyor. Onların yaptıkları her şey doğru, yapılmasını doğru bulmadıkları her şey de -tabiatları gereği- yanlıştır.
Çünkü onlar, akl-ı küllî adamlar!
Endâzesi kimi yüksek, kimi alçak adamlar…