Sondan evvel olsa da, hâlâ hayat sürüyor.
Geçip gitmiş günlere bir bedel ödeniyor. Mukabilinde de bir şey kazanılıyor, bir şey!
Tecrübe.
Emek buna değmez mi?
İnsanlar özel, tüzel kurumda; sanatta, ticarette, tarımda çalışırlar, işlerler; bazen millet bazen illet olurlar; bazen de, millete vekili… Her ne hâl olursa olsun geçip gider bir ömrün bakiyesi: Tecrübe.
Tecrübe parayla satılmaz, ama onun için, mutlaka bir bedel ödenir.
Sonra?
Sonra; eğer sosyal güvencesi varsa, artık emekli olunur. Eskiden bu durumdakilere, bu bilgi küpü kimselere “mütekait” denirdi.
Mütekait, yani emekli, “emek vermiş” kimse; “emek harcanarak elde edilen” hak demektir. Dolayısıyla bilgidir, görgüdür, olayları görmedir; yani, birikimdir emeklilik.
Madem öyle, geçmişte elde edileni, ellere vermek gerek. Paylaşmayı, bir vazife bilerek!
Emeklinin vazifesi, tecrübesini başkasına arz etmekle bitmez. Dün fiilen gördüğünü, bugün fikre dökmeli, hayatla bütünleşmeli.
Ne yâni!
Kabuğuna çekilip bir köşede küflenmek bize yaraşır şey mi?
Mutlaka yapılacak bir şeyler, belki çok şeyler vardır.
Emeklilik bir cihette sonbahar, “âhir gençlik” demektir. Ama, gönlü yere sermeden, gençlere benzemeden!
Hayat dolu hayatlar boş durmaz, tekrar döner hayata.
Örnekleri çok bunun. Mesela:
Nerede bir hizmet var, Yeni Asya’nın Ankara Temsilcisi O. Bedrettin orada…
Yorulmayan bir nefes, heyecan dolu bir ses!
Siyasette, diyanette, eğitimde, toplumda; gazetede, yayında, panelde, konferansta mutlaka işin bir ucundan tutardı.
Saygı değer ağabey o gününde, Ankara’nın Ergül’üydü, Batıkent’in gülüydü.
Çevresine moral pompalamakla geçen hizmetle dolu yıllar…
Çok şeyleri gördük ondan, çok şeyler kaldı dünde.
İşte, sana, bir emekli örneği!
Yukarıdaki bahsettiklerimiz, emeklilikten sonra sergilenen gayretler.
Demek ki, oluyormuş!
Bu manada daha başka, başkalar… Birçok örnek kişiler…
Emeklilik ıskartaya çıkmak, çaptan düşmek; hele hele park köşelerine sığınmak değil. Bilâkis, onlar bir değerler manzumesi kimsedir.
Sözün azı, işin özüdür, onlar. Esasen böyle olmalı, bunlar.
Buraya kadar, böyle… Gelelim, bundan sonrasına:
Ey mütekaidim, benim!
Bakiye-i ömrümüzdeki yani, elindeki sağlığın kıymetini, bunun bir ikram-ı İlâhî olduğunu bil ve elde kalan sermayeni hayırlı hizmetlerde tüket.
Atacağın her bir adım hem cana “can”, hem ruha heyecan verir. Çünkü, hareket ve faaliyet, hayatın emaresi. Madem öyle:
Karıncadan geri kalmak hatadır.
Kımılda ey mütekaidim, kımılda.
Aksi hâlde, cenk edersin hanımla!