"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman ve Kur’ân hizmetinde verimliliği nasıl arttırabiliriz?

Bayram ASLAN
17 Şubat 2019, Pazar
Evet, Rabbimiz derdi gönderdiği gibi her derdin dermanını da göndermiştir. Bu asırda yazılıp varolan eserleri araştırdığımızda görüyoruz ki Bediüzzaman Hazretleri’nin tefsir ettiği Risale-i Nur eserleri gibi hemen hemen her konuda âyet-i kerimeleri tefsir eden bir müfessir göremiyoruz. Altı bin sayfalık Risale-i Nur tefsirini okuyup incelediğimizde Kur’ân-ı Kerîm’de olan bazı özelliklerin, tefsiri olan Risale-i Nur’da da bulunduğunu göreceğiz.

Her asrın kendine has güzellikleri olduğu gibi, problemleri de vardır. Bu imtihan dünyasında derdi gönderen Rabbimiz elbette derdin dermanını da göndermiştir. Yeter ki biz fiilî ve kavlî duâyı yerine getirip istemesini bilelim.

“Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur.” O zaman biz de dünya derdinden geçip ahiretimizi kurtarma derdine düşmeliyiz.

Fena ve fani birisi şöyle demiş: “Beni öldürmeyen darbe beni daha da güçlendirir.” Biz de deriz ki, “Bizi öldürmeyen ahirzaman hadisatı bizi daha da güçlendirir.” Bizler azimli, fedakâr, gayretli Nur Hizmetinin birer fedaisi olursak her problemin üstesinden geleceğimize inanıyorum inşaallah.

Evet, asırlar önce karanlıkta kalmış insanların yollarını aydınlatacak Peygamberleri vazifelendiren, daha sonraki asırlarda da müceddidleri gönderen Cenab-ı Hak, asrımıza da Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’ne Kur‘ân-ı Kerîm’i tefsir etme ihsanında bulunarak vazifelendirmiştir.

Madem Kur’ân-ı Kerîm hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâ, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı ilimdir…

Madem Kur’ân anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiş.

Rahim olan Allah insana değer vermiş, kendine muhatab kabul etmiş, Cennetine dâvet etmiş. O zamanın insanın eğitimine de önem verecek konulara da muhakkakki değinmiştir.

Peygamber Efendimiz (asm): “İlim, Çin’de de olsa gidin alın.” buyurmuştur. Bu manayı ciddî olarak düşünmemiz gerekmez mi?

Konfiçyüs konumuzla alâkalı bakın ne diyor: “Bir sene sonrasını düşünüyorsanız tohum ekin, on sene sonrasını düşünüyorsanız ağaç dikin, yüz sene sonrasını düşünüyorsanız insan yetiştirin.” Bu günün çocuklarını dünün yöntemleri ile eğitirsek, yarınlarından çalmış oluruz.

Büyük bilge Yusuf Has Hacip: “Göz odur ki, dağın ardını göre; akıl odur ki, başa geleceği bile.” sözü hizmetlerimize aksaklık gösterdiğimizde başımıza nelerin geleceğini bilmemiz için veciz bir söz niteliğindedir.

Bediüzzaman Hazretleri de: “Varsın muasırlarım beni dinlemesinler, ben gelecek asrın insanlarını düşünüyorum, onlara hitab ediyorum,” mealindeki sözleri de günü kurtarmaktan ziyade gelecekle ilgili plan ve proje de ilham verici değil midir?

Bizler de iman ve Kur’ân hizmetinde ferasetli davranmamız gerekmiyor mu? Bu hizmette gevşeklik yapsak, neleri kaybedeceğiz? Ne tür fitne ve belâlar bizi bulup mahvedecek, kimbilir.

Hz. Yunus’u yutan balık misali, nefsimiz bizi ve evlâtlarımızı yutup nerelere götürecek diye dertlenmemiz gerekmiyor mu? Bu günkü insanların ve gelecekteki insanlığın sorunları nelerdir, nasıl olmalı ve nasıl yaklaşmalıyız diye üzerimize dert değil midir?

Madem ihsan-ı İlâhî tarafından bu hizmet-i imaniye omuzumuza yüklenmiş, bizler de sorumluluğumuzun şuurunda olup vazifemizi en güzel bir şekilde yerine getirmeye çalışmalıyız.

Herkes her meseleyi Kur’ân’da rahatlıkla bulabiliyor mu?

Asrımızdaki insanlar çoğunluk itibariyle üzülerek kabul etmemiz gerekir ki, dünyevîleşmenin getirdiği sebeplerden, inkâr fikrinden, Kur’ân’dan uzaklaşmış olduğundan Kur’ân’a olan hürmet de kırılmış maalesef.

İşte burada bizlere yol gösterecek de, Efendimizin (asm) buyurduğu, “Her yüz senede bir, Cenab-ı Hak bir Müceddid-i din gönderecektir.” hadisi şerifidir.

Evet, Rabbimiz derdi gönderdiği gibi her derdin dermanını da göndermiştir. Bu asırda yazılıp varolan eserleri araştırdığımızda görüyoruz ki Bediüzzaman Hazretleri’nin tefsir ettiği Risale-i Nur eserleri gibi hemen hemen her konuda âyet-i kerimeleri tefsir eden bir müfessir göremiyoruz.

Altı bin sayfalık Risale-i Nur tefsirini okuyup incelediğimizde Kur’ân-ı Kerîm’de olan bazı özelliklerin, tefsiri olan Risale-i Nur’da da bulunduğunu göreceğiz.

Zaten Risale-i Nur müellifi de, “Risale-i Nurlar benim malım değil, Kur’ân’ın malıdır” demektedir. Nurlar, Kur’ân’dan tereşşuh (süzülme) etmiştir. Kur’ân Güneş ise, Risaleler ondan ışığını alan ay gibidir, karanlıklarda kalanlara nur verir...

“Risale-i Nur, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâ, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı ilim” (Emirdağ Lâhikası) olduğunu müdakkik Nur Talebeleri bilirler.

Daha net bir ifadeyle Bediüzzaman Hazretleri su, un, şeker ve tarifi de hazırlamış. O zaman bizlere düşen, Zübeyir Gündüzalp’in ifadesiyle, “Okumak, okumak, okumaktır.”

“On sayfa okuyan kendini muhafaza eder, 15 sayfa okuyan şevke gelir, 20 sayfa okuyan hizmet eder.” cümleleri konumuza ışık tutuyor.

“Âlim-i mürşid koyun olmalı.” bilincini kendimizde nasıl tatbik ederiz? sorusunu Zübeyir Gündüzalp’in yukarıdaki sözüyle ifade edebiliriz.

Bu düsturu eğitimde kullanacak olursak, iman ve Kur’ân hizmetinde yola koyulmadan maddî ve manevî donanımda olarak işe başlamalıyız, kanaatindeyim.

Bizler, Kur’ân eczanesinde yapılan ilâç hükmündeki Risale-i Nurlar’ı, hastalığını kabul eden insanlığa yetiştirme derdine düşmeliyiz. Malûmdur ki hasta bazen de hastalığının farkına varıp doktora müracaat etmez. Doktor yine de insanlıktan gelen şefkat duygusunu kullanarak dışarıda rastladığı hasta olduğunu fark ettiği hastaya hasta olduğunu söyleyebilir.

Bizler de insanlar manevî hastalığa düşmeden hastalığa koruyucu mahiyetinde Risale-i Nur eserlerine nazar-ı dikkati celbetmeliyiz. Yaptığımız veya yapacağımız işin çok zor olduğunun şuurunda olmalıyız.

Vazifenin zor olduğunu şu hadis-i şeriften anlayabiliriz: “Bir kişinin seninle imana gelmesi, sahra dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır.”

Malûmdur ki eksi 20 derecede nöbet tutan asker ile ılık bir havada nöbet bekleyen bir askerin mükâfatı aynı olmaz.

Yine Bediüzzaman’ın ifadesi ile, “Bu zamanda ahirete çağıran bir iki kişiye mukabil dünyaya başta nefsi olmak üzere bir ikiye karşı 20 kişi çağırıyor.

Çok zor şartlarda Risale-i Nurlar’ı dünyanın her tarafına yaymaya vesile olan Bediüzzaman ve talebelerini örnek alarak bu zamanda neler yapabiliriz derdine düşerek, yani ahir zaman problemleriyle nasıl başa çıkacağımızı öğrenirsek işimizin daha kolaylaşacağını görmüş olacağız inşaallah.

Okunma Sayısı: 1475
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ÖMER ÖZTÜRK

    19.2.2019 11:06:51

    Rabbim hizmetlerinizi daim ve kaim kılsın... Wetzlar ve Giessen deki kardeşlere selamlar...

  • sebahattin

    17.2.2019 12:33:43

    sa bu konu oldukça önemli bir konudur. Çağa uygun hizmet imkanları ve şartları da değişmelidir. Hizmet metotları da durağan değildir. Bu da özel ele alınması gereken bir konudur. Bayram kardeşimizi tebrik ediyorum. Özellikle de Avrupa'da bu değişim daha yakından takip edilmeli ve hizmetler çağın gereklerine uygun hale getirilmelidir. O zaman ancak hizmet gelişir. Çalışmanın devamını bekliyoruz.

  • Samed korkmaz

    17.2.2019 10:34:47

    Allah razı olsun bayram bey çok istifadeli bir yazı olmuş👍Cenab-i hak muvaffak etsin insAllah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı