Din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulması halinde insanın ve dolayısıyla devletlerin hakikî manada terakki edeceğini ispat etmiştir. Ve bu gaye için Sultan Abdülhamid’e müracaat etmiş ve daha sonra başına açılan gailelerin temelinde de bu proje vardır.

Ancak, cumhuriyet kurulduktan sonra ne kadar dinî tedrisat yapan yer varsa onların kapatılmasıyla bu hayalinin Risale-i Nur ile gerçekleşeceğini ifade eder.

“İnşaallah tam Risale-i Nur intişara başlasa, o sermaye şimdiki fedakâr talebelere kâfi gelecek ve manevî Medresetü’z Zehra ve medrese-i Nuriye açılacak.” (Emirdağ 858)

“Medresetü’z Zehra manasında, Câmi’ül Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım.” (Emirdağ 843)

Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur dershanelerinin Medresetü’z Zehra hükmünde olduğunu onun vazifesini deruhte ettiğini şu mektuplarıyla söylüyor: “Aziz, sıdık kardeşlerim, Medresetü’z Zehra erkânları, Nur naşirleri.” (Emirdağ 563)

“Evvelen: Cenab-ı Hakk’a yüz bin şükrediyoruz ki, elli beş sene bir gaye-i hayalim ve hayatımın neticesi olan Medresetü’z Zehranın manevî hakikatini siz, Medresetü’z Zehra erkânları tamamıyla gösteriyorsunuz.” (Emirdağ 665)

Günlük meşgalelerimizden meydana gelen, sıkıntı ve yoğun çalışmanın verdiği stres ve yüzlerce günahın hücum ediyor olması ile adeta boğulma vaziyetine geliriz. Ders akşamları Nur Talebelerinin en heyecanlı günüdür.

Çünkü medreseye gelecek olan arkadaşlarımızla, irsî kardeşimizden daha fazla bağlarımız vardır. Oraya gelmekteki gayemizin de imanımızı takviye edecek ilimleri münâzara etmek ve öğrenmekten ibarettir.

Üstadımız ayrıca derse gelmekteki hikmetler hakkında şöyle ifade etmiştir.

“Bugünlerde hatırıma geldi ki: Hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara maruz kalıyor. (...) Kalben dedim ki: Her biri bin yerden gelen günahlara karşı, bir dil ile nasıl mukabele eder diye meyusane düşündüm.

“Bu hatıradan müjdeli bir ihtar. . . Bazı melaikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi. . . . . Risale-i Nur dairesinde sadâkat, hizmet ve takva ve içtinab-ı Kebairi derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlâsta, sadâkatte çalışmak gerekir.” (Kastamonu Lâhikası)

Peygamberimiz (asm) Efendimiz de bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor: “İlim öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi Allah’ karşı haşyettir (Allah’tan korkmaktır) İlmi talep etmek ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihaddır.” (İhya-ı Ulumiddin)

Hulusi Abi de; “Bir gün, Hazreti Üstad şöyle buyurdu; Eğer siz eski zamanda olsaydınız, bu dersleri ve hakikatleri öğrenebilmek için buraya diz üstü yürüyerek, sürüne sürüne gelirdiniz, diye buyurdu.” (Son Şahitler 1/330)

Cenab-ı Allah, ihtiyarlayan arzımızdaki tufanlarından, yangınlarından fitnelerinden koruyan Nuh’un gemisi ve asrımızın Dakyanus’larından kaçan Ashab-ı Kehf’in sığındığı mağaralar misali olan dershanelerimize gitmeye müdavim kılsın. Amin.