Şahs-ı manevî; bir davaya şek ve şüphe duymadan, “a” dan “z”ye kadar inanmış, manevî kuvvet ve meziyetlerini düşmanlarına karşı tek vücut halinde mücadele etmek için bir araya gelen cemaat olarak tarif edilebilir.
Üstadımız İhlâs Risalesinde; “İşte, ey Risale-i Nur Şakirdleri ve Kur’ân’ın hizmetkarları. Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kamil ismine layık bir şahs-ı manevînin azalarıyız”1 diyor.
“Sizler ve bizler” ifadesinin açıklamasını yine İhlâs Risalesinin satırlarından okuyoruz: “Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimi bir ittifakta her bir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir.”2
Demek oluyor ki; dünyanın her yerindeki samimî ve hakikî bir ittifak çizgisi üzerinde bulunan Nur talebeleri sayıları kaç olursa olsun bu şahs-ı manevînin âzâlarıdır. Nasıl ki; ayağımıza batan dikenin acısı vücudumuzun her yerinde hissediliyorsa, şahs-ı manevîye gelen bir hücum ve zarar karşısında da bütün Nur talebeleri bu acıyı hissetmelidir.
Üstadımızın, Hulusî ve Sabri ağabeylerimiz için kullandığı “Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakikî manevî vereselerdir”3 ifadesi şahs-ı manevîyi anlatan en güzel bir örnek.
Üstadımız “Ben, Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken sefahat ve dalaleti terviç eden bir Şahs-ı manevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi…:”4 derken, insan suretine girmiş şeytanın çok büyük tahribatlar yapacağından haber veriyor, devamında:
“Bu zamanda cemaat şeklini girmiş dehşetli bir şahs-ı manevî, dalalet karşısında tek başına galibane mukabele eder”5 diyerek şahs-ı manevînin önemine ve gücüne dikkat çekiyor.
Buradan anladığımız, içinde bulunduğumuz ahirzamandaki süfyanist, resmî ideoloji sistemi, devletin her tarafına sirayet etmiş herkesi avucuna almış şahs-ı manevî olarak icraat yapacağına, bunun karşısında da ancak şahs-ı manevî ile mücadele edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Cemaate gelen bir sıkıntının arkasında mutlaka Süfyanın o menhus eli olduğunu unutmayalım.
Böyle davranıldığında, Süfyanın bütün planları tesirsiz kalır. Hak yolunda ilerleyen şahs-ı manevî, sağlıklı bir insan gibidir. Mikroplar da bu sağlıklı vücuda girebilmek için bütün hünerlerini ve hilelerini kullanırlar.
Vücutta çok tahribat yaptıkları zaman da olmuştur. Ancak bedenin istinat noktası sağlam olduğundan yapılan meşveretler ile bertaraf edilmişlerdir. Beden de, tahrip olan bu âzâları ve tahribatçıları dışarı atarak sağlıklı bir şekilde yola devam edilmiştir. Süfyaniyetin bu hücumları devam edecek midir? Hiç şüphemiz olmasın ki. Değişik zamanlarda, değişik hile ve tuzaklarla, değişik kılık, kıyafetler ve senaryolarla kıyamete kadar devam edecektir. Ancak bizler; Risale-i Nur dan aldığımız hakikat dersleri sayesinde, onu (Süfyanı) nerede ve nasıl gelirse gelsin her yerde tanıyoruz, tanımalıyız.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 392.
2- Age., s. 393.
3- Barla Lâhikası, s. 49.
4- Asâ-yı Mûsa, s. 27.
5- Kastamonu Lâhikası, s. 28.