İlk AKP hükûmetinin kurulduğu 16 Kasım 2002’de bizzat AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından kamuoyuna deklâre edilen “âcil eylem plânı”nda yargının bağımsızlığı, düşünceyi ifâde özgürlüğü ve siyasetin demokratikleşmesi ile birlikte “yolsuzluklarla mücadele” vaadi verilmişti.
Peşinden iktidar partisinin bütün seçim bildirgelerinde, hükûmet programlarında, en son anayasa değişikliği referandumunda “3 y formülü” ile “yolsuzluklarla mücadele” taahhüdü yenilendi.
Ne var ki on dokuz yıllık AKP iktidarının sonunda Türkiye, demokraside iç savaş kargaşasında dikta ile yönetilen otokratik Afrika ülkelerinin sıralandığı “hibrit-melez demokrasi” grubuna gerilerken, “dünya basın özgürlüğü endeksi”nde 180 ülke arasında Sırbistan ve Tanzanya’nın gerisinde 153. sırada Belarus, Kongo ve Brunei kategorisinde; Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “yolsuzluk endeksi”ne göre ise 86. sıraya düşmüş. AB ülkeleri arasında en düşük puanlı Romanya’nın da gerisinde, 36 üyeli OECD’de sondan ikinci, küresel sıralamada Trinidad-Tobago, Doğu Timor ve Burkina Faso’nun kulvarında kalmış.
Ve attığı bir tweetten dolayı “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten 160 bin vatandaşa soruşturmanın açıldığı yasaklarda, çöken ekonomide kat kat artan zam sağanağı ve vergi salmasında TL’nin dolar karşısında yüzde 200 değer kaybıyla Türkiye, dünyada en yüksek enflasyonun ve işsizliğin olduğu ikinci ülke olarak yoksullukla atbaşı giden yolsuzluklarda da pik yapmış!
“YAVUZ HIRSIZ” MİSÂLİ…
Bundandır ki iktidardakiler, “kanunsuz mafyatik ilişkiler”in soruşturulmasına değil, yolsuzlukların soruşturulmasını isteyenlere garip bir biçimde “suç duyurusu”nda bulunuyor.
Daha da vahimi, en son deşifre olan “iktidar yandaşı” bazı vakıf ve derneklere kamudan milyarlarca liralık kaynak aktarımlarıyla ilgili Meclis araştırması önergesinin AKP-MHP oylarıyla kabul edilmemesinde açığa çıktığı gibi, ayyuka çıkan yığınla yolsuzluğun, rüşvetin, zimmetin, soygunun, ihaleye fesat karıştırmanın, hırsızlığın, çökmenin, irtikabın, kayırmanın, gasbın, yağmanın, millet irâdesinin temsilcisi TBMM tarafından araştırılıp soruşturulması siyasi iktidarca reddediliyor.
Suç işlemek için örgüt kurmanın, görevi kötüye kullanmanın, kamu görevlisini suça itmenin hesâbını sormaktan kaçınılıyor; muhalefetin “AKP, yolsuzluk yapanları, hırsızları, eroin kaçakçılarını, hak gaspçılarını, devlet soyguncularını aklama partisine dönüştü” yorumuna hak verircesine…
Bu vahametle, son yirmi yılda Kolombiya, Venezuela, Panama, Ekvador ve Brezilya’dan başta kokain olmak üzere onlarca ton uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti trafiğiyle ilgili “devlet-mafya-siyaset ilişkilerinin araştırılması” Meclis’te yine iktidar gruplarının oylarıyla reddedildi.
Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların nasıl buharlaştırıldığı ve kimlere gittiği ısrarla karanlıkta bırakıldı. “Kredi” paravanında yüz milyarlarca dolar halkın parası “yandaş”lara peşkeş çekilirken, “iktidara iliştirilmiş medya havuzu”ndaki bir medya grubuna verilen ve yıllardır ödenmeyen 750 milyar dolarla ilgili sorular “ticari sır” uydurmasıyla inadına cevapsız kaldı.
Keza bir bakanın televizyonda deşifresiyle, her ay on bin lira rüşvet gönderilen siyasetçinin kim olduğu, seçimlerde bazı siyasetçilerin arabalarına çantalarla para bırakıldığı ihbarı araştırılmıyor.
Yüz milyonlarca doları yurtdışına kaçıran dolar garantili devlet ihalelerinin müdavimi “yandaş şirketler”den birinin Virjin Adaları’ndan 105 milyon doları kimin hesâbına yatırdığı açıklanmıyor…
Kısacası, “3 y”nin üçünün de iflâs ettiği “tek kişilik ucûbe sistem”de ayyuka çıkan “yolsuzluk ekonomisi”ne dair ifşaatların gündeme gelmesinden “iktidar cephesi” fevkalâde rahatsız; “yavuz hırsız” misali söz konusu yolsuzluklara dikkat çekenleri suçluyor.
MECLİS DENETİMİ ENGELLENİYOR
Aslında “derin yoksulluk”la birlikte “yaygın yolsuzluk”, Saray’a yakın bazı bürokratların üçe - beşe varan maaşlarının yüz binleri aşmasıyla, bir kişinin kırktan fazla yerde yönetim kurulu üyesi olmasıyla, bazı devlet şirketi yöneticilerinin her birine yılda 200-250 bin euro maaş ödenmesiyle, Cumhurbaşkanı’nın bir defada 1002 lira harcayarak “fiyatlar gayet uygun!” dediği kamu marketleri zinciri genel müdürünün “maaşım 62 bin lira” ikrarıyla açığa çıkıyor.
Gerçekten, Kamu İhale Yasası, -neredeyse her büyük ihale için- neden 198 defa değiştirildi? Cumhurbaşkanı’nın “Sayıştay raporları Meclis’e gelirse duman oluruz!” uyarısıyla yüzlerce yolsuzluk dosyasına ilişkin denetim raporları neden Meclis’ten kaçırıldı? Dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun -2016’da- “siyasi hayatımın en önemli projesi” dediği “siyasi ahlâk yasası” hakkında Cumhurbaşkanı niçin “bu yasa çıkarsa ilçe başkanlığını yapacak kişi bulamazsınız!” tehevvürlü tepkisini gösterdi?
Neden milletin hakkını ve hukukunu korumakla, hükûmetin harcamalarını denetlemekle yükümlü Meclis, tepeden, Meclis dışından, direktiflerle yolsuzluklara dair “kirli ilişkileri” ve iddiaları niçin araştırıp soruştur(a)mıyor; milletvekilleri “iddialar soruşturulmasın!” diye el kaldırıyorlar?
Sahi Türkiye’de neden bir “temiz eller operasyonu” başlatılamıyor?