Görünen o ki “ittifak” ve “işbirliği” perdesinde “muhâfazakâr partileri” içine “katıp” eriten taktikle AKP’den oy kapacak partilere fırsat verdirilmemesi oyunu yeniden sahneleniyor.
Baştan beri aynı kulvardaki muhalefete tahammül etmeyip yaşatmayan, kurulan komplolarla, 12 Eylül darbe döneminden kalma “yüzde 10 seçim barajı” benzeri antidemokratik bariyerlerle “merkez sağ siyaset”e geçit vermeyen siyasi zihniyet, AKP’den kopan partileri “kurdurtmama”, kurulacakları da peşinen “karalamalar”la çökertme peşinde.
Bundandır ki, tam da AKP’den birkaç puan oy alması ihtimalinden söz edilen partilerini kurma hazırlığındaki parti kurucuları, eski bakanlar itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Birilerine uçsuz-bucaksız arsalar tahsis edilirken, kamu bankalarından yandaş şirketlere 100 milyarlarca liralık krediler verilirken, Şehir Üniversitesi “mesele” yapılıp üzerinden acımasızca siyasi saldırıda bulunuluyor.
Aslında Cumhurbaşkanı’nın “arsasını ben tahsis ettim” dediği bu üniversite üzerinden yıllarca birlikte çalıştığı Başbakan’a ve ekonomiden sorumlu eski bakanlarına “bir kamu bankasını dolandırmaya çalıştıkları” ithamıyla “Bu nasıl doğruluk? Hani dürüsttünüz? Eğer sizin dürüstlüğünüz buysa bu ülke batmış, bu ülke yanmış” sözleri bir dönemin fotoğrafını ortaya koyuyor.
Oysa “imzası var” diye sözünü ettiği “arkadaşları” ve bürokratları kendisi atamış. Yakındığı “mülkiyet-tapu devri” kendi Başbakanlığında bilgisi dahilinde yapılmış!
Ancak en çarpıcısı, tam da Amerikan Temsilciler Meclisi’nde “Cumhurbaşkanı ile âilesinin mal varlığının araştırılması kararı”nın tartışıldığı süreçte, AKP iktidarında ağır ekonomik krizden dış politikaya bütün başarısızlıkları ve fiyaskoyu yüklediği “eski arkadaşları”nı “dolandırma” ithamına karşı, “mâlum zat” dediği AKP’li eski Başbakan’ın, “bu üniversiteyi kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım…” göndermesinde bulunması.
Ve “Yaşayan bütün cumhurbaşkanlarının, başbakanların, birinci ve ikinci derece hısım ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı” çağrısına “iktidara ilişik medya”da “düşmanlık”-“hâinlik” ithamıyla karşılık verilmesi.
“YOLUN SONU” GÖRÜNÜYOR…
Özetle, AKP’den kopan yeni partilerin kurulduğu vetirede siyaset, “iktidar cephesi”nde “kirli çamaşırlar”ın ortaya döküleceği bir anafora sürükleniyor. “Siyasi linç” kampanyasına ve operasyonuna varan ve tırmanan yeni bir restleşme ve karşılıklı suçlama dönemi tetikleniyor.
Bunun içindir ki büyük öfke ve tepki gösteren AKP yönetimi, tahrikkâr saldırılarla en ufak bir eleştiriyi “hıyanet”le suçluyor. “Meclis araştırması”na “yandaş medya”da öfkeli infiâller sergileniyor. Bu tehevvürle baskı, siyasi rakiplerini susturma operasyonları ardı ardına dayatılıyor.
Ama tepkinin ecele faydası yok; zira siyasi analizlerde AKP siyasi iktidarında tükeniş sürecinin başladığı ve “aşağıdan - yukarıdan yolun sonu”nun göründüğü tesbitleri gün geçtikçe daha da yoğunlaşıyor…