Financial Times Gazetesi, Türk Dışişleri’nin beş yıl aradan sonra davet edildiği, AB’nin Gayri Resmi Dışişleri Bakanları Toplantısı’na ilişkin haber detaylarını yayınladı.
Toplantı “samimi ve üretken” bir şekilde ama az da olsa “gerilimli” geçti. Masadaki konular gerginliği artıracak cinsten olsa da makul bir fikir görüşmesi şekline dönüşmüş olması güzel, her şey diyalogla çözülmeli ve buna ihtiyaç var.
AB, Türkiye ile ilişkilerini yöneten “Genişlemeden sorumlu Komiserlik” yerine ‘’Akdeniz Komiserliği”ni devreye koyarak ilişkileri yürütmek isteyen, Avrupa Komisyonun bu tavrına Bakan Fidan sert tepki gösterdi, şeklinde yazıyordu. Türkiye’nin, Malta, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, İtalya gibi AB’nin Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin gündeme getirdiği ‘’Akdeniz Komiserliği’’ konusuna mesafeli olduğunu ve kabul etmediği yazılıyordu. Göçler ve Doğu Akdeniz’de enerji meselesi sorunları netlik kazanmadan bu tür değişimler kabul edilemezdi ve Türkiye’nin karşı çıktığı yazıldı. AB ile ortaklık arayışı farklı bir konuma getirilmek mi? isteniyordu. Gymnich ’de Akdeniz Komiserliği konusu ile bu denenmiş oldu. AB’li bakanlar, Türkiye’nin krizlerde, bölgesel ve küresel sorunlardaki etkisinin önemini vurguladılar, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı, Orta Doğu, Kafkaslar, Afrika’daki düzensizlik ve çatışmaların, AB’yi zorladığı, bilinmekte, bence, Türkiye’nin bu konudaki tavrı test edildi. Bundan sonraki süreçte Ukrayna ile Rusya savaşında, Ukrayna’ya askerî ve malî desteğin AB’yi zorlayacağı, bu yüzden ateşkesin sağlanması görüşleri konuşulduğu, savaşın malî yükünün giderek ağırlaştığı ve AB’nin bazı üyelerinin, Zürih’te yapılan Barış Zirvesi’nin, bir diğerinin Türkiye’de yapılması görüşünün tartışıldığı ifade ediliyor. Fidan’ın ise Rusya’sız bir zirvenin sonuç getirmeyeceğini tekrarladığı bilinmekte.
AB, Türkiye’nin adaylığının Kopenhag kriterlerinin yaygınlaşmasına bağlı olduğunu tekrardan söylem olarak ortaya koyduğu işaret ediliyordu. Kısa vadede ilişkilerin normalleşmesi adına, dış politika, enerji ve göçmen sorunu, vize serbestisi, gümrük birliği ve ikili ilişkilerin devam ettirilmesi yönünde görüşlerin ağır bastığı ama Türkiye’nin adım atması noktasında görüş birliği tartışma konuları arasında idi. Katılan bakanların çoğunun, ivedilikle ilerleme görmek istedikleri yazıldı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetim’inin ve Yunanistan’ın yaklaşımının AB ile ilişkileri baltaladığı, bunların veto hakkı olduğu sürece tek taraflı bir dayatmanın mümkün olamayacağını, bakan Fidan’ın ifade ettiği, buna karşın, kurumsal düzeyde, sürekli ve düzenli diyaloğun kaçınılmaz hâle geldiği dile getirildiği söylendi. AB dayanışması altında, üyelerini eleştirmekte zorlanan yapının, Kıbrıs meselesinin Türkiye-AB ilişkilerini bir şekilde engelliyor olmasından yakındıklarının da altı çizildi. Müzakerelere yeniden başlanması gerektiği, Türkiye’nin yüzünün AB ye dönük olması ve arayış içinde olmaması, ŞANGAY beşlisi yada BRICS gibi AB dışı gruplara yönelmesi noktasında, toplantıda hafiften uyarı alabileceğini düşünüyorum. Özellikle S 400 meselesi de gündeme gelmiş olabilir. Türkiye’nin yüzünü AB dışında bir gruba yöneltmesi, AB’nin çıkarlarına ters düşecektir. Belki bu toplantı Türkiye’nin niyetini okumaya yönelik olmuş olabilir. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell, Afrika’da Türk varlığını istemiyoruz diyecek kadar olayı net şekilde ortaya koymuştu zaten.
Türkiye-AB ilişkilerini, Kıbrıs’a bağlamaya çalışılması ve bu tutumun devam etme süreci sonrasında, Türkiye’nin yüzünün, elbette dayanışma içinde olabileceği diğer gruplara kayabileceği söylenmiş olabilir. Türkiye ile Yunanistan arasında son dönemde ilişkilerin düzeyli seyretmesi ve diyaloğa vurgu yapılmasının yanında, ABD’nin adeta üs denizi olan Yunanistan’a bunun sorulmuş olması da bana göre gerekli idi.
AB ile müzakerelerin 1959 yılında başlamasından bu yana hayli zaman geçmesine rağmen, mevcut parametrelerle sonuç alınamadığı, “Rumların kabul etmediği hiçbir çözümün kabul görmeyeceği şeklindeki tutumun değişmesi gerektiğinin altı çizilmiş durumda. BM’nin hazırladığı AB’nin desteklediği ‘’Annan Planı’’nı GKRK reddetti. Kıbrıs Türklerine Annan Referandumu sonrası verilen sözler de AB tarafından yerine getirilmedi. Bu yüzden müzakere parametrelerini; her iki devletin egemen ve eşitli statüsü şeklinde olması gerektiğinin, Bakan Fidan tarafından dile getirildiği söyleniyor. “Bunlar değişmeden yol kat etmek mümkün değil” yaklaşımı tekrar dillendirildiği yazıldı. İlişkilerin ilerlemesi, karşılıklı güven, yakın diyalog ve reform adımlarına bağlı görünüyor.