Baba ocağı gibi sıcak, ana kucağı gibi şefkatli, Asr-ı Saadet gibi muhabbetli, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) ilân ettiği gün gibi taptaze Kur’ân hakikatlerinin, büyük bir huşu içinde, mücedditler silsilesinin son nurani halkası olan Bediüzzaman Said Nursî’nin bize mirası, bu asrın ve kıyamete kadar Kur’ân’ın manevî mu’cizesi ve mükemmel tefsiri Risale-i Nur’dan ders arkadaşlarımızla ders okumak ve dinlemek ne büyük bir lütuf ve ne tükenmez bir ikramdı.
Ahiret filmimize güzel ebedî bir sahne daha eklendi. Dostluk, kardeşlik, güzellikleri paylaşmak, birbirine ikramda bulunmak, Payamlı’nın fedakâr ve cömert eskimez Nur Talebesi Halil Hocam’ın getirdiği satsuma mandalinaları sayıp bölüşmeden doyasıya yemek, hatta kasalarla gelemeyen kardeşlerimize de götürmek saadet-i dareyni yaşattı.
Bir kaynaşma, hasretle koronaya inat kucaklaşma, yüzlerde tatlı bir tebessüm, gözler kürsüde yeni nazil olmuş gibi Kur’ân hakikatlerini ders veren İlyas Üzüm Hocamızda, kulaklarımızda onun seslendirdiği Risale-i Nur hakikatlerinin musıkisi. Herbiri taaa uzaklardan, İzmir’den, Tire’den, İstanbul’dan, Gebze’den, Akhisar’dan, Denizli’den, Antalya’dan, hasta anasını İzmir’de hastanede bırakıp nurun şavkına koşup gelen Kars’lı Kırkpınar pehlivanı gibi iri yarı ve güçlü kardeşim gibi daha nicelerinin kulaklarında çınladı.
İman ve Kur’ân hakikatleriyle dertlenmek, korkunun dağları sardığı şu zamanda kahramanca Nura koşup gelmek insanı başka bir aleme götürüyor. Vakıf ve vazifeli kardeşlerimiz Allah’ın verdiği bütün nimetleri şahane yemekleri ile bize tattırdılar. Kırmızı çaylardan bardak bardak içilirken manevî nurlu havayı koronadan evvel ciğerlerimize doldurduk. O Nur ile nurlandık. Şarjı bitmiş körelmiş ruhumuz o şimşekvari dev enerji ile birden doldu canlandı. Herbirimiz büyük bir heyecan ve şevk ile bu Nuru cihana yaymak üzere Anadolu’nun dörtbir tarafına dağıldık.