Antalya’da güneş ufku aydınlatırken Konyaaltı’nın sahilinden dağları seyrediyordum.
Her biri, denizin taşkınlığına karşı toprağı koruyan sessiz birer asker gibiydi. Allah’ın yarattığı su, deniz olup dağları aşamazken, yine O’nun emriyle bu kez kar olarak yücelere çıkıyor; kış boyunca kardeşi hükmündeki denizi yükseklerden temaşa ediyordu. Demek ki suyu durduran dağlar Allah’ın izniyle onu zirvelerine çıkarabiliyor; mahlûkat, emredilene kayıtsız şartsız itaat ediyor.
Aynı suyun, dağların bağrına sızıp mağaralar açması, zamanla o dev kütleleri bile çökertebilmesi insanın yaratılışına da bir ayna tutuyor. Çünkü insan da dağlar gibi görünür fakat su misali görünmeyen küçücük bir mikrop, onun bedenini eritir, gücünü dağıtır, hayatını altüst eder.
İnsanoğlu çoğu zaman kendini vücuduna malik zanneder. Oysa gözlerinin altında beliren mor halkalara hükmedemez. Saçları beyazlayıp dökülürken haberi bile olmaz. Sonbahar yaprakları gibi sararıp savrulurken, dişlerini kaybeder; tadı, tuzu, neşesi çekilir. Gün gelir beli bükülür; önce bastonla üç ayaklı olur, sonra o da kâfi gelmez, elleriyle emekleyerek dört ayaklı hâle düşer.
Bu bedende tasarruf yetkisi insanda değildir. Mülkün sahibi Allah’tır ve O’nun tasarrufu her an cereyan eder. Sahibine yönelmek yerine isyan edenler, şikâyet edenler; kimi kime şikâyet ettiklerini dahi bilmez hâle gelirler. Kalpleri kararır, gözleri hakikati görmez olur. Aynaya bakıp kendini tanıyamayan nice insan, bir şairin hıçkırıklarıyla sessiz bir sorguya çekilir: “Benim mi Allah’ım, benim mi?”
Bu hâli Cahit Sıtkı Tarancı da dile getirmişti. “Yaş otuz beş, yolun yarısı” derken birkaç yıl sonra ömrünün tamamlandığını ölümle öğrendi. İnsan ancak yaş aldıkça her geçen günün bir dert olduğunu fark eder, fakat imtihanın süresi sınırlıdır. Bu dünyada kaybedilen iman, yer yüzünün tamamı verilse geri alınamaz. Çünkü bu imtihanın bütünlemesi yoktur, sınıf tekrarı yoktur, yaz okulu yoktur. Amel defterine ne kaydedilmişse yalnızca o değerlendirilecektir.
Kazanırsan Allah’ın rahmetiyle Cennet kapıları açılır; kaybedersen kendi eliyle Cehennemi hak edersin. Hakikat budur ve vakit hızla yaklaşmaktadır.
“İ'lem eyyühe'l-aziz! Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı. Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa onlar istikzar ile ikrah edeceklerdir.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 143.)