Aralarında eski bakanlar, milletvekilleri, akademisyenler ve bürokratların da bulunduğu 200’ü aşkın ismin imzasıyla bir bildiri yayınlanmış ve mevcut anayasanın değiştirilmesi girişimlerine yönelik endişeler dile getirilip, iktidara anayasa yemini hatırlatılmış.
İmzacılar, anayasa değişikliğinin meşruiyetinin ancak mevcut anayasal düzen içinde ve millet iradesine sadık kalarak sağlanabileceğini söylemiş.
Açıklamada, anayasa değişikliklerinin ancak halk iradesini yansıtacak şekilde yapılabileceği de söylenmiş.
Platform, mevcut hükümet sistemini de eleştirmiş. “Partili Cumhurbaşkanlığı” sisteminin devlet mekanizmasında denge ve denetimi ortadan kaldırdığı, kuvvetler ayrılığının fiilen sona erdiği ve yargının siyasi baskı altına alındığı görüşü dile getirilmiş.
Ekonomik krize ve toplumsal kutuplaşmaya da değinen açıklamada, halkın temel ihtiyacının “yeni anayasa” değil, hukuk devleti ve adil yönetim olduğunu ifade edilmiş.
Platformun sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı bildiride, kamuoyuna da çağrıda bulunularak, anayasa değişikliği tartışmalarının şeffaflıkla yürütülmesi ve niyetin açıkça ortaya konması gerektiği de hatırlatılmış. (karar.com, 6 Ağustos 2025)
Platformun ortaya koyduğu görüşlere katılan da olur, itiraz eden de. Ancak asıl önemli olan, halkın temel ihtiyacının “yeni anayasa” değil, hukuk devleti ve adil yönetim olduğunun ifade edilmiş olmasıdır. Evet, Türkiye’nin belki de “hukuk devleti anlayışı”ndan başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bu bakımdan kamuoyu ile paylaşılan çağrının bu yönü önemlidir. Hukuk devleti çağrısı her gün yapılsa yine de fazla sayılmaz. Türkiye’yi idare edenlerin bu meseleyi görmeyip, ikinci ya da üçüncü sıradaki ve belki de hiç sırada olmaması gereken konularla meşgul olmaları çok garip.
Hem pek çok konuda atılacak adımlar için para ve maddi imkân gerektiği halde; hukuk devleti ve adalet için ilâve paraya da ihtiyaç yoktur. Hukuk ve adaletin tam olarak tecelli etmesi için sadece niyet ve kararlılık yeterlidir. “Yürürlükteki kanunlar tam ve doğru olarak uygulansın” demek ve bunun gereğini yerine getirmek pek çok meseleyi çözüme kavuşturur. Eğer ‘yanlış’ kanunlar varsa onları düzeltmek de yine Türkiye’yi idare edenlere düşer.
Bu kolay yolu tercih etmeyip hukuksuzluk yolunda ısrar etmenin Türkiye’ye büyük bedeller ödettiği her geçen gün biraz daha iyi anlaşılmıyor mu?
Hak, hukuk ve adalet yolunu tercih etmekten başka çare yok, vesselam.