Ne “Bize bir şey olmaz” diyelim ne de “Bizden bir şey olmaz” diyelim. Başkalarına bir şeyler olduğu gibi bize de olabilir ve başkaları iyi işler yapabildiği gibi biz de iyi şeyler yapabiliriz. Bunun tek şartı, ‘fıtrat kanunlarına uygun hareket etmek’tir. Yani, suları tersine akıtmaya çalışmadıktan sonra ‘baraj’lar kurarak enerji elde edebilir.
Türkiye’deki idarecilerin yaptıkları yanlışların başında, büyük ölçüde ‘suları tersine akıtmak’ ya da ‘muhali talep etmek’ yatıyor. Nasıl ki sağlam yapılmayan binalar deprem esnasında çökmeye mahkûmdur; hak, hukuk ve adaletin tecelli etmediği yerde de sıkıntılar tükenmez. Bu kaide sadece ülkemiz için geçerli olan bir durum değildir. Bütün dünyada bu böyledir. Bunu bilip buna göre adımlar atılırsa mesele yok. Ama “Biz dünyaya bedeliz. Sıkıntılar bize vız gelir. Dünya bir yana biz bir yana” benzeri övünmelerle günlerimizi heba edersek sonunda faturalar öderiz ve nitekim ödüyoruz.
Geçenlerde bir televizyon programında ‘övünen’ konuşmacıya diğer konuşmacı ‘uzman’ “Piyasa, dünya şartları hatır için iş görmez. ‘Kurallar’a uygun hareket etmeyen kim olursa olsun ‘piyasa’ ona acımaz. Türkiye’ye acımadığı gibi Amerika’ya da, Rusya’ya da, Çin’e de, Suudi Arabistan’a da acımaz” demiş ve bu tesbiti destekleyecek hadiseleri sıralamıştı. Gerçekten de öyle değil mi? Geçen yıllarda ‘kurallar’a uymayan Amerika’da ekonomik kriz patlak vermedi mi? Aynı şekilde yine ‘kurallar’a uymayan SSCB/Rusya parçalanmadı mı? Aynı şekilde 2001 krizinde ülkemizin ödediği faturanın sebebi ‘kurallar’a uymamak değil miydi?
Aynı durum bugün de geçerli değil mi? “Akıl için yol” bir olduğuna göre bu yolu takip etmek gerekir.
Çok ağır faturalar ödemeye devam ettiğimiz virüs salgını sonrası fert ve devlet olarak acaba ‘kurallar’a uyabildik mi? Yoksa, “Bize bir şey olmaz” kanaatiyle mi hareket ettik? Elbette bu virüs her yönüyle ‘yeni’ydi ve buna karşı alınacak tedbirler de el yordamıyla tesbit edildi. Uzmanların da ittifak etmediği meseleler oldu. Başlangıçta bazıları ‘maske takılsın’ derken, bazıları buna itiraz etti. Belki bu itirazın da haklı yönleri vardı, ama bu ihtilâf milletin aklının iyice karışmasına ve kargaşaya yol açtı. ‘Takın/takmayın’ derken ödediğimiz fatura iyice kabardı.
Salgınla mücadelede medya da iyi bir imtihan veremedi. Daha çok hadisenin magazin yönüne odaklandı ve kalıcı terbirleri gündeme taşımadı. “90 yaşında virüsü yendi” anlamına gelen haberler manşet olurken, alınması gereken tedbirler yeterince gündeme taşınmadı. Sağlık çalışanları yaşanan sıkıntıyı dile getirmek isterken yeterli desteği göremedi. Yaşanan tehlikenin büyüklüğüne dikkat çeken bazı uzmanlar, insanların ikna edilmesi için ‘yoğun bakım üniteleri’nde yaşananların görülmesini istiyor. Acaba böyle bir imkân sağlansa tedbirleri ciddiye almayanlar ikna olur mu? Ya da hastaların tanınmayacak şekilde ‘perdelenmesi’ ve bu yolla bazı programların yapılması fayda sağlar mı?
Bu salgın hastalığının bütün dünyanın uyanmasına vesile olması için duâ edelim. Ve tabiî ki mümkün olan tedbirleri almaya çalışalım. Tedbir bizden, takdir Allah’dan. Bakalım bu ‘imtihan’ dünyada nelere mal olacak? İnşallah daha ağır faturalar ödemek durumunda kalmayız.