Meşhur fıkrayı hatırlarız: Nasreddin Hoca’ya “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sorulmuş. O da, “Hanım vefat edince ‘küçük kıyamet’ ben vefat edince de ‘büyük kıyamet’ kopacak” diye cevap vermiş.
17 Ağustos ‘Marmara Depremi’nin 20. yıl dönümünde önemli bir soru gündeme gelmiş: İstanbul beklenen ‘büyük depreme’ hazır mı?
Uzmanlar mutlaka farklı cevaplar verecek, ama kestirmeden şunu söylemek mümkün: Hazır değil, olmasını da beklemeyelim.
“Ümitsizlik aşılama. Nasıl böyle söylenir?” diye itiraz edenlerin olması mümkündür. Maksadımız ümitsizlik aşılamak değil. Çünkü görünen köy kılavuz istemez. 17 Ağustos 1999’un üzerinden 20 yıl geçtiği halde gerekli hazırlıklar yapılmamışsa bundan sonra bu çalışmalar yapılır mı? Yapılması ihtimal dahilindedir, ama hal ve gidiş yapılacağına dair bir emare, bir işaret göstermiyor.
Depremden sonra dikkat çeken en isabetli iş, yeni binaların daha sağlam yapılıyor olmasıdır. Bu da müşterilerin talepleri ön plana çıktığı içindir. Artık daha ucuz olan değil, daha kaliteli olan binalar ve daireler müşteri çekiyor. Elbette daha sağlam binaların yapılması için yeni kontroller ve kurallar getirildi. İsabetli olan bu çalışmalar keşke daha da ileriye götürülseydi, ama bu yapılmadı.
1999 depreminden sonra duyduğumuz en önemli müjde, başta İstanbul olmak üzere şehirlerdeki eski daha doğrusu sağlam olmayan binaların tamamının yıkılacağı ve yerlerine yenilerinin yapılacağı şeklindeki vaaddi. Peki bu vaatler yerine getirildi mi? Gelen her yeni Çevre ya da Şehircilik Bakanı bu noktada açıklamalar yaptı, sözler verdi. Ancak bu sözler bu güne kadar yerine getirilemedi. Belki yüz defa hem de canlı yayınlarda “İstanbul’un tamamını yıkacağız, yeniden yapacağız” diye söz verilmedi mi? Söz verildi, ama tutulmadı. Bu bakımdan bundan sonra bu hususta verilecek sözlere de çok itibar etmemek gerekir.
Medyada yer alan haberlere göre AFAD, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Valiliği, bu husustaki ‘mülâkat’ taleplerimize cevap vermemiş. (BBC Türkçe, 15 Ağustos 2019) Acaba niçin?
Deprem ya da benzeri afetleri önlemek mümkün değil. Dünyanın her yerinde deprem olması mümkün. Önemli olan muhtemel deprem ve benzeri afetlere karşı vaktinde ve zamanında gerekli olan tedbirleri almaktır. İş işten geçtikten sonra ‘Ah, vah’ demek bir anlam ifade eder mi? 1999’dan önce de İstanbul’da bir deprem ihtimalinden bahsediliyordu. Ne var ki idareciler bu hususta yapılması gereken işleri yapmadı ve maalesef hem maddî hem de manevî büyük bir fatura ödemiş olduk.
Şunu da unutmayalım ki binaların tamamı sağlam dahi olsa muhtemel bir deprem sonrası için ayrıca çalışmalar yapmak icap eder. Deprem sonrası mahallelere, sokaklara ve beldelere ulaşmak ve insanların ihtiyaçlarını karşılamak önceden gerekli hazırlığın yapılmış olmasına bağlıdır. Bilhassa İstanbul’da deprem sonrası insanların toplanacağı ‘arsa’ların başka maksatlarla kullanıldığı ileri sürülüyor ki bu en az deprem kadar feci bir durumdur. Deprem sonrası devam eden ‘korku’yu teskin etmek ancak bu alanların kullanılabilir olmasına bağlıdır. Bu ihmale göz yuman idareciler varsa ağır bir sorumlulukla karşı karşıya olduklarını unutmasınlar.
İdarecilerimiz, yaşanan 17 Ağustos 1999 ‘Marmara Depremi’nden sonra gerekli dersleri çıkarıp ihtiyaç duyulan tedbirleri almamışlarsa hepsini Allah’a havale ediyoruz. Mevlâm her türlü deprem ve benzeri felâketlerden milletimizi, devletimizi ve bütün insanlığı korusun. Amin.